Andrey Tarkovski, Mühürlenmiş Zaman isimli kitabında, sanatsal bir aktiviteye inanmak için öncelikle o aktivitenin icracısına, sanatçısına inanma ihtiyacı duyduğunu söyler. Böyle düşünen biri üzerinde, “şu şarkıyı dinle çok güzel, şu kitabı oku çok sürükleyici, şu manzara resmine bak huzur verici” gibi cümleler etkili olmaz. Bu önerilerde bulunan kişi, “Kim çalmış, kim yazmış, kim çizmiş, o kim?” sorularıyla karşılaşır.
Lakin bu düşünce biçimi, sanatçının sanatını icra ettiği alan dışındaki alandaki görüşlerini ve göreceli sapkınlıklarını kapsamamalıdır. Örneğin Van Gogh’un boya emmesi, Michelangelo’ın kötü kokması, Matisse’in insanların kafasına kağıt fırlatması gibi misaller, sanatçıya inanmak veya inanmamak konusunda hiçbir ipucu vermez, vermemelidir. Yine Ezra Pound’un bir ruh hastası olması, şiiriyle ilgili birkaç kelam ederken bahis mevzusu olacak bir konu değildir. Aynı şekilde İsmet Özel’in politik duruşu, bu sanatçıya inanıp inanmama aşamasında bir ölçüt olmamalıdır. Eğer İsmet Özel bir kuşun ölümüyle ile ilgili güzel bir şiir yazıyorsa ve Özel’in bu kuşun ölümünü ince bir şekilde anlatabilecek hassasiyette olduğuna inanıyorsanız; Özel’in malum düşünceleri, sizin bu şiirlerden zevk almanızı ya da Özel’in kaleminin gücüne inanmanızı engellememelidir. Daha doğrusu, bu şaire her koşulda inanmayacaksanız bile, nedeni bu olmamalıdır.
Bir sanatçıya inanıp inanmamak –Özel örneğinde belirttiğim gibi-, onun icra ettiği eserlerin dahil olduğu ve sizin de ilgi duyduğunuz sanat formuyla ilgili; sanatçının samimiyeti, birikimi, hassasiyeti ve estetik anlayışı noktasında yapılacak kişisel bir değerlendirmeyle karar verilecek bir husustur.
Başka bir örnekle de durumu açıklayabilirim. Leş gibi kokan heykeltıraş Michelangelo’ın Davut heykelinin (yukarıda) bir benzerini yapabilecek binlerce kişinin olduğu herkesin kabul edeceği bir gerçektir. Ancak önemli olan, sanatçıya ve eserin altındaki derinliğe inanmaktır. Yukarıdaki figür, Davut’un kendine yaklaşan Golyat’a saldırmaya karar verdiği anı ifade etmektedir. Michelangelo, mükemmeliyeti betimlemiştir. Önemli olan heykelin fiziksel güzelliği değil vurgusudur.
Kötü kokan, sapkın düşünceli ve çirkin Michelangelo’ı bir kenara bırakarak; Mikelakkio isminde (hayali), Yusuf yüzlü, mis kokulu, iyi huylu bir heykeltıraşı ele alalım. Mikelakkio, yukarıdakinden daha güzel bir erkek figürünü betimlemiş olsun. İşte Mikelakkio’nun bu çalışmasının, Michelangelo’ın eserinin yanında bir kıymeti olmayacaktır. Çünkü bahsettiğim “sanatçıya inanmak” eyleminin aslı, sanatçının ahlakına değil, eser verdiği alandaki samimiyet ve anlayışına bağlıdır.
Bir terazi ver bana, çok yağlı olmasın,
Orospular da damlasın ara sıra
İki çift laf etmeye, saçlarını düzeltmeye ya da.
Daha açık ifade etmek gerekirse, Ezra Pound örneğinden yola çıkabilirim. Yukarıdaki dizelerin sahibi Ezra Pound ile ilgili düşüncelerinizi netleştirirken, masaya Mussolini ile olan ilişkisini değil; “orospuların da uğrayacağı bir tütüncü dükkanı” isteyen ve bunu, olabilecek en estetik biçimde ifade eden bu adamın, orospular ve tütüncü dükkanı ile ilgili hislerinin derinliğini ve samimiyetini getirmeniz gerekmektedir. Sanatçıya inanmak bence budur.