28 Temmuz, 2010

Tanrı Parçacığı (Sene 3500, Alfa Centauri'ye doğru yol alıyoruz...)


  “Eğer dünya güneşe bir adım daha yakın olsaydı, yanar idik. Eğer dünya güneşe bir adım daha uzak olsaydı donar idik.” 

   –Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi öğretmeniniz, (–∞) – 3500 yılları arası

 

  “Bütün bunlar, Büyük Hadron Çarpıştırıcısı sayesinde keşfettiklerimizle mümkün oldu.”

   –Alpha Centauri Seyahat gemisinin kaptanı, 3500 yılı

 
Prof. Andy Parker – University of Cambridge


  *RSS takipçilerinin, ses kaydını dinleyebilmek için sayfaya girmek zorunda olmaları beni de üzüyor.

26 Temmuz, 2010

Baldırıçıplak Kadınları Ortalık Yerde Öpen İranlı Ünlü Yönetmen Abbas Kiyarüstemi


  A Propos of the Wet Snow tarihinin dördüncü yılına gireceğimiz şu günlerde, A Propos of the Wet Snow’un iki yüz yirminci (220.) ve en seviyesiz yazısına hoş geldiğinizi söylemek isterim.

  Emektar ve mobil sabit diskimi karıştırırken karşılaştığım bir videodan çekip çıkardığım aşağıdaki karede yaşanan olayla ilgili kabul edilemez çirkinlikleri anında fark ettiğinizi biliyorum. Ancak ben tekrar sıralamak istedim bu rezaletin perde arkasındakileri.

  • İlk olarak, fotoğraftakiler karı-koca değiller. Adam kadının yanağına bir buse konduruyor ve fakat nikahlı değiller, sahiden.
  • Kadının başı örtülü değil, evet. Sırtının bir kısmı ve kolları da ortalıkta.
  • En kötüsü de sayın okuyucular, şehvetin doruklarına ulaştıkları o an, umuma ait bir mekanda ve kameraların önünde yaşanıyor.

Kiarostami :sırnaşmak: Deneuve

  Kim bunlar?

  Biri İranlı Yönetmen Abbas Kiyarüstemi, diğeri ise Fransız aktris Catherine Deneuve… 1997 yılı Cannes Film Festivali’nde Kirazın Tadı (Ta'm-e gīlās) filmiyle Altın Palmiye’yi kazanan Kiyarüstemi ödülünü almak için sahneye gelir ve olaylar gelişmeye başlar. Kiyarüstemi, sahneye ilk geldiğinde kimseyle içli dışlı olmadan ödülü kapıp kaçmayı planlamıştır tahmin edebileceğiniz gibi. Ancak ne çare? Deneuve, üzerine üzerine gelmeye başlayınca (ödülü verme bahanesiyle) yapacak bir şey kalmamıştır. Kiyarüstemi, Deneuve’ü yanağından öpmüştür ki ne öpmek! Şapır Şupur. Ya sonra?

  Sonra İran’ın karıştığını biliyoruz. Yönetmenin bir röportajında konuyla ilgili söylediklerinden bir bölümü çevirip okuyalım hep birlikte:

  “Cannes festivalinde ödülü aldığımda, Catherine Deneuve ödülü bana vermek için yanıma geldi. Törenin bir âdeti olarak, sarıldı ve beni öptü. Tahmin edebileceğiniz gibi, toplum içinde böyle bir yakınlık gösterisi, İran’da tam bir felaket olurdu. Olaydan hemen sonra, Tahran’daki oğlumu aradım. Bir süre geri dönmememi, o talihsiz öpücükten sonra durumun pek iyi olmadığını söyledi. Bir hafta orada kaldım ve döndüğümde, karşılama törenini –havaalanında- atlatıp arka kapıdan kaçmak zorunda kaldım.”


  Bağlantılar:

- Röportaj

- Kirazın Tadı’ndan Bir Fıkra

.

18 Temmuz, 2010

Büyük Bir Yönetmenseniz, Küçük Kızları Taciz Etmenizde Herhangi Bir Sorun Yoktur


“So that's OK then. It's fine to abuse young girls, as long as you're a great film director”
  Johann Hari - The Independent

  ***

  Artık hepimiz biliyoruz. 44 yaşında bir adamsanız, ‘Hayır hayır hayır’ diye hıçkırarak ağlayan ve astım ilacı için yalvaran 13 yaşındaki korkmuş bir kıza uyuşturucu verip anal yoldan tecavüz edebilir ve hiçbir ceza almayabilirsiniz. Tek yapmanız gereken iki şartı yerine getirmek: Kaçıp 15-20 yıl olay mahallinden uzak durmalısınız ve bazı iyi filmler yönetmelisiniz. Bu şartları yerine getiriyorsanız, sadece elinizi kolunuzu sallayarak dolaşmakla kalmazsınız, ‘cadı avı’ndan korunmanız için devasa bir kampanya yürütülür ve bir kahraman gibi alkışlanırsınız.

  Roman Polanski kaçmadan önce suçunu kabul etti ve yıllar sonra, sürgünde şişine şişine, bütün erkeklerin onun yaptığını yapmak istediğini söyledi. 1979’da kendisiyle söyleşi yapan bir gazeteciye kıkırdayarak şunları söylüyordu: “Birini öldürmüş olsaydım, bu durum basına bu kadar ilgi çekici gelmezdi, anlıyor musun? Fakat... kahretsin ... genç kızlar. Yargıçlar genç kızları düzmek istiyor. Jüri üyeleri genç kızları düzmek istiyor. Herkes genç kızları düzmek istiyor!”

  Fakat anlaşılan İsviçre hükümeti bunu, Polanski’yi yargılanmak üzere ABD’ye iade etmek için yeterli bulmuyor. Paçayı sıyırabilmesi için yasada boşluk buldular, ‘ulusal çıkarların’ bir faktör olabileceğini de kabul ettiler. Bir İsviçre vatandaşı olarak, şunu söyleyebileceğimi sanıyorum: İsviçre’nin geçmişte ‘ulusal çıkarları’ korumak için yaptığı pazarlıkları hepimiz hatırlarız. Suçlulara yardımcı olup buna İsviçreli gerçekçiliği demek buralarda kökü eskiye uzanan bir gelenektir.

  Polanski’nin bırakılması için yürütülen kampanya, bir nesil önce alt edildiğini sandığım bir yaklaşımlar silsilesini tekrar devreye sokuyor. Oyuncu Whoopi Goldberg, bunun ‘bildik bir tecavüz’ olmadığını söylüyor. Bazıları iğrenç bir tavırla, kızın bakire olmadığını ima ediyor.

  13 yaşındaki bir kız daha önce taciz edilmişse, müstakbel tecavüzcüler için meşru hedef değil midir? Kampanyanın başını çeken Fransız filozof Bernard Henri-Levi, ‘Büyük Sanat’ tehlikeye girdiğinde, bir çocuğun biraz cinsel istismara maruz kalmasının kendisi için sorun olmadığını söylüyor. Şöyle yazıyor: “Polanski’nin yaptığından iğreniyor muyum? Onun davranışı beni ilgilendirmiyor. Benim derdim filmleri. Piyanist’i ve Rosemary‘nin Bebeği’ni seviyorum.”

  Tekrarlamaya değer: Bu kampanyanın başında, bir çocuğa uyuşturucu verip tecavüz etmenin, Mia Farrow’u hamile bırakan ‘Şeytan’la ilgili bir filme kıyasla ‘kendisini ilgilendirmediğini’ söyleyen bir adam var. Romancı Robert Harris, “Bu muamele korkunç” diyor. Harris çocuk tecavüzünden değil, çocuk tecavüzünü cezalandırma çabasından söz ediyor. Polanski’nin ‘lince’ tabi tutulduğunu savunuyor. Bu linççi güruh nerede? Benim bütün görebildiğim, sabırla yasaların uygulanması ve Polanski’nin adil, açık bir mahkemede yargılanması gerektiğini söyleyen insanlar. Bu lincin tam zıttıdır: Bu ölçülü adalettir.  Polanski’yi savunanlar ne söylediklerini anlıyor mu? Harris’in dört çocuğu var. Yarın öbür gün büyük bir yönetmen onlara uyuşturucu verip tecavüz ederse polisi arayacak mı, ya da bunu yapmanın ‘mide bulandırıcı’ olduğunu söyleyecek mi? Çocuklarını korumaya çalışan polise ve savcıların ‘linççi bir güruh’ olduğunu mu savunacak? Tecavüzcü kaçarsa, 30 yıllık firarın ardından serbest bırakılması gerektiğini mi söyleyecek?

  Kampanya başarılı oldu. Yani Whoopi, Bernard ve Robert’e tebrikler: Pişmanlık duymayıp övünen bir çocuk tecavüzcüsü kısmen sizin sayenizde hesap vermeyecek. Zafer partisinde iyi eğlenin. Fakat belki kızlarınızı partiye götürmeyip evde bırakmak istersiniz.


   Bağlantılar:

- Yazının Türkçesinin Kaynağı

.

13 Temmuz, 2010

Şapka İşareti Hiçbir Zaman Kaldırılmamıştır


Basın Dünyasından köşesinde 4 Eylül 2006 günü “Hani bunun şapkası?” başlığıyla yayımlanan yazıda, Türk Dil Kurumunun düzeltme (şapka) işaretini kullanımdan kaldırdığına değinilerek “...Efendim, Türk Dil Kurumu şapkaları kaldırmış… İyi marifet yapmış…” denilmektedir.

Türk Dil Kurumu halk arasında “şapka” olarak anılan “düzeltme işareti”ni hiçbir zaman kaldırmamış ancak kullanımında zamanla bazı değişiklikler yapmıştır.

2005 baskılı Yazım Kılavuzu’nda düzeltme işaretinin şu durumlarda kesinlikle kullanılması gerektiği: 1. Yazılışları bir, anlamları okunuşları farklı olan kelimeleri ayırt etmek için, okunuşları uzun olan ünlülerin üzerine konur: adet (sayı), âdet (gelenek, alışkanlık); hal (pazar yeri), hâl (durum, vaziyet), kar (yağış türü), kâr (kazanç) . 2. Arapça ve Farsçadan dilimize giren birtakım kelimelerde bulunan ince g ve k ünsüzlerinden sonra gelen a ve u ünlülerinin üzerine konur: hikâye, kâr. 3. Nispet i (î)’sini göstermek için kullanılır: askerî, edebî.

Kelimelerin doğru yazımını öğrenmek için http://tdk.org.tr adresindeki sayfalarımızda bulunan Yazım Kılavuzu’ndan ücretsiz olarak yararlanabilirsiniz. Ayrıca, Yazım Kılavuzu sayfasında yer alan Düzeltme İşareti bölümünde, düzeltme (şapka) işaretinin kullanıldığı kelimelerin listesi bulunmaktadır. Burada da görüleceği gibi yazıda değinilen kâr, hâlâ gibi kelimeler mutlaka düzeltme (şapka) işareti ile yazılmalıdır.

Saygılarımla.

Prof. Dr. Şükrü Halûk Akalın
Türk Dil Kurumu Başkanı

  Bağlantılar:

- ŞAPKA İŞARETİ HİÇ BİR ZAMAN KALDIRILMAMIŞTIR

.

03 Temmuz, 2010

Andrey Tarkovski'nin Polaroid Çalışmaları


18  Andrey Tarkovski filmleri ile ilgili söylenegelen, klişe olan ve fakat doğruluğunu reddedemeyeceğim uyduruk tespitlerden (tespitleri ve tespit yapanları hiç sevmediğimi söylemiş miydim) biri şudur:

“Tarkovski’nin filmleri, bir araya getirilmiş fotoğraflardan oluşur.”

  Bu görüşü biraz derinleştirerek ele alıp, yönetmenin çokça bahsettiği ‘zamanın mühürlenmesi’ aksiyonunu yukarıdaki uyduruk tespitle harmanlayarak, pek hoş başka tespitler yapacağımı sanıyorsanız yanılıyorsunuz; ilginç şeyler göstereceğim size, bunlardan bağımsız.

  Yukarıdaki fotoğraf da dahil olmak üzere, bu gönderideki tüm fotoğraflar, Andrey Tarkovski tarafından (çoğunluğu İtalya’da) polaroid makineyle çekilmiş çalışmalardır. İncelemekten büyük keyif aldığım bu fotoğraflara rast geldiğim sitede, Nostalghia’nın senaristi olan, Tarkovski’nin İtalya’da beraber çalıştığı Tonino Guerra’nın, Tarkovski ve Polaroid kamerasıyla ilgili birkaç cümlesini de okudum. O metni de Türkçeye çevirip fotoğraflarla beraber buraya koymak istedim.

---
“1977 yılında, Moskova’daki düğün törenime Polaroid bir kamerayla geldi Tarkovski. Bu makineyi henüz keşfetmişti ve bizle beraberken de büyük bir zevkle kullanıyordu. O ve Antonioni nikah şahitlerimdi. O dönemde, biz imzalarımızı atarken çalacak müziği onların seçmesi gerekiyordu. Mavi Tuna’yı (Blue Danube) seçtiler.

O dönemde Antonioni de Polaroid kamera kullanıyordu. Özbekistan’da film çekeceğimiz (o filmi çekmedik) bir bölgede alan çalışması yaptığımız bir günde,  çektiği fotoğrafları üç yaşlı Müslüman’a verdi –Antonioni-. En yaşlısı, fotoğraflara göz atar atmaz şu sözlerle cevap verdi: “Bu ne iş yarar ki, zamanı durdurmak?” Bu olağandışı reaksiyon, öyle beklenmedikti ki, bizi şaşırttı ve hiçbir cevap veremedik.

Tarkovski, zamanın akışıyla ilgili çokça düşünmüştü ve yapmak istediği tek şey vardı: onu durdurmak –Polaroid kamerada, bir anlığına bile olsa.”

---

Not: Fotoğrafların tamamını ya da bir kısmını göremiyorsanız eğer, önerim, picasa ip’lerinin bulunduğu bir hosts dosyası bulmanız –bu konuda yardımcı olabilirim-, ve belki de buna ek olarak, dns ayarlarınızı değiştirmeniz olacaktır. Google’ın çoğu hizmetinde olduğu gibi Picasa’ya ulaşımda da sorunlar devam etmekte.

0102030405060708091011 (1)12131415161719202122232425262728293031323334353637383940

 

  Bağlantılar:

- Kaynak
.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
Web Analytics