18 Eylül, 2007

Belleville'de Randevu


   Belleville'de Randevu, Sylvain Chomet'nin 2003 yılında Cannes Film Festivali’nde izleyiciyle bluluşann animasyonu. Bu animasyonun her bahsi geçtiğinde, Amerikalılara ve Fransızlara yapılan iğnelemelerden bahsedilir, Özgürlük Heykeli'nden, hamburgerlerden bir de kurbağalardan... Bence filme karşı yapılan bir nevi haksızlıktır bu. Çünkü sadece göndermelerle dolu, basit bir film değildir "Les Triplettes de Belleville".

   Başka bir ruhu var bu filmin. Sıra dışı karakter çizimlerinden mi, farklı konusundan mı, kurbağalardan mı, Fransa Bisiklet Turu'ndan mı bilmiyorum. Bilmiyorum dediğime göre muhtemelen hepsinden. Madame Souza ve torunu, Belleville Üçüzleri*, köpek Bruno, mafya elemanları... Hepsi çok özgün karakterler. Müzikler ve ses efektleri, karakterlerin kendilerine özgü tavır ve hareketleriyle birleşince, bana göre üst düzey bir animasyon çıkmış ortaya. Seyrettiğim en iyi animasyonlardan biri olduğunu tereddüt etmeden söyleyebilirim.

 belleville2belleville4 

belleville 5  


   Üzerine çok fazla konuşmaktan ziyade, hemen izlenmesi gereken bir animasyon Belleville'de Randevu. Yalnız üzerine konuşulması gereken bir konu var ki o da filmin müzikleri. Benoit Charest imzalı müzikler gerçekten harika. Filmi izlemeseniz bile müziklerine bir şekilde ulaşıp dinlemenizi öneriyorum. Bir kere dinledikten sonra eminim canınız sıkıldığı bir gün, bu albümü tekrar dinlemeyi isteyeceksiniz.

   Son olarak, kapsamlı olmasa da çok şirin iki internet sitesi var Belleville'de Randevu'nun. Biri Fransızca biri İngilizce. Eğer izleyip izlememe konusunda kararsızsanız girmenizi tavsiye ediyorum. Film hakkında bir fikriniz olacaktır. Küçük ama yeterli bir fikir...


İlgili Bağlantılar:

- Resmi site.(Fransızca)

- Resmi site.(İngilizce)

- IMDB

- Ödüller

- Tour de France

.

16 Eylül, 2007

Ünlü Ressamlar Ansiklopedisi


   20 yıl önce kurulan İstanbul Sanatevi'nin tasarım olarak gayet güzel bir internet sitesi var. Adresi bu;
http://www.istanbulsanatevi.com

   İstanbul Ressamları , Geleneksel Sanatlar , Galeri gibi bölümleri olan sitenin beni asıl ilgilendiren kısmı Ünlü Ressamlar Ansiklopedisi. Ünlü Ressamlar Ansiklopedisi bölümünde şu anda 700 küsür ünlü ressamın 5000 in üzerinde eseri var.

    Bu tablo örnekleri hem boyut olarak hem de görüntü kalitesi olarak belki çok yeterli değiller,belki daha kaliteli olanlarını internette bulabiliriz. Ancak birçok ressamın oldukça fazla sayıda eseri bir araya toplandığı için, faydalı bir bölüm olduğunu kabul etmeli. Aradığınız sanatçının istediğiniz eserinin üzerine tıkladığınızda resim açılıyor ve alt kısımda eserin adı,yapım tarihi,orijinal ebadı,tekniği ve bulunduğu yer gibi bilgiler gösteriliyor.

   Evet,bir de konuk odası var bu sitenin. Aralarında Teoman gibi, Pelin Batu gibi "sanatçılar" var. Hani böyle fayda sağlayabileceğimiz bir sitede insan böyle şeyler görünce üzülüyor ama siz siz olun site açılırken bir elinizle sağ gözünü kapatın. Konuk odası tasarım olarak sağ tarafında kalıyor sitenin. Monitörü ortalayıp sadece sol gözünüzle bakarsanız siteye,böyle büyük sanatçılarla karşılaşmadan aradığınızı bulabilirsiniz.

 

14 Eylül, 2007

Çayhane

Follow my blog with Bloglovin

"Çayhanedeki kız 
                     eskisi gibi güzel değil.
Ağustos yıpratmış onu.
Merdivenlerden öyle ürkek çıkmıyor artık;
Evet, o da orta yaşa gelecek,
Ve bizlere serpiştirdiği gençlik ışığı
                      çöreklerimizi getirirken
Artık serpilmeyecek.
O da orta yaşa gelecek."


                                   
                               Ezra Pound 
                              
Orijinali: The Tea Shop 
                                       Çeviri: Melih Cevdet Anday


Dağarcığınıza Her Gün İki Söz


   Türk Dil Kurumu, aşağıda vereceğim bağlantıya direkt tıklamanız halinde, yahut  bilgi@tdk.org.tr posta adresine -başlık bölümüne sizin de katılmak istediğinizi belli eden bir cümle ile beraber (örn. "Ben de katılmak istiyorum.")-  bir e-posta gönderirseniz, Türk Dil Kurumu size her gün iki adet kelime gönderiyor. Bunlardan biri Türk Dil Kurumu'nun sözlüğünden bir kelime ve onun karşılığı, ikincisi de konuşma diline yerleşmiş yabancı bir kelimenin Türkçe karşılığı oluyor.

   Yabancı kelimelerinin Türkçe karşılılıkları bazen kullanılabilecek sadelikte olmuyor. Ama genel olarak TDK'nin yaptığı bu işin mutlaka faydalı bir hizmet olduğunu düşünüyorum.

   Benim gibi günün önemli bir kısmında bilgisayar kullananların dışında da artık bilgisayarın herkesin elinin altında olduğunu ve günlük hayatta yapmamız gereken birçok şeyi bilgisayar vasıtasıyla yaptığımızı düşünürsek, bir dakikanızı bile almayacak bu hizmetten faydalanmak size bir külfet getirmeyecektir.

Bağlantılar:

-
Katılmak için tıklayın

- Örnek e-posta

- Türk Dil Kurumu
.

11 Eylül, 2007

Pasaj


   "Sinema, genellikle anlaşılması zor, yüksek bir yaratıcılık gerilimi içeren bir özgün sanat biçimidir. Bu, ben anlaşılmak istemiyorum demek değil, ama Spielberg gibi, örneğin genel kitle için bir film yapamam. Eğer yapabileceğimi keşfetseydim acı duyardım.

   Eğer genel bir izleyici kitlesine ulaşmak istiyorsanız, Star Wars ve Superman gibi, sanatla hiç ilgisi olmayan filmler yapmalısınız. Bununla halkın aptal olduğunu söylemek istemiyorum, ama onları memnun etmek için de kesinlikle böyle bir ıstıraba katlanamam.

   Sinema, insanlığa hiçbir şey öğretemez, çünkü insanlık, hiçbir şey öğrenemeyeceğini, son dört bin yılda yeteri kadar ispatlamıştır."     


                                                                                                                                                             Mühürlenmiş Zaman - Andrey Tarkovski    
                                                                                                                                                       Çeviri: Füsun Ant

10 Eylül, 2007

Pasaj


   "Ben mutfakta oturuyorum,daha doğrusu şöyle: Mutfağın yanında -önce şunu söylemeliyim,mutfağımız temiz, aydınlık, çok hoş bir yerdir- evet ne diyordum,mutfağın yanında küçük,mütevazi bir oda var...

   Şöyle dersem çok daha iyi olacak: Üç pencereli, oldukça geniş mutfaktan, özel durumlarda kullanılmak üzere tahta perdeyle bir yer ayrılmış. Hayli geniş bir oda bu, penceresi bile var. Anlayacağınız,her çeşit konfora sahip...İşte benim köşem burası. Aklınıza kötü bir şey gelmesin sakın anacığım. Gerçi mutfakta bölme gerisinde oturuyorum ama önemi yok bunun. Hiç değilse biraz uzağım o gürültüden.Karyolamı kurdum, masamı, komodinimi (hepsi iki tane), sandalyelerimi yerleştirdim, duvara bir tasvir astım."    


                                                                                                                                         İnsancıklar - Fyodor Dostoyevski    
                                                                                                                                             Çeviri: Ergin Altay

06 Eylül, 2007

Ağlayan Çayır

 

weeping meadow

  Yunanistan'ın medar-ı iftiharı Theo Angelopoulos'tan üç saatlik bir usta işi. Angelopoulos'un 20. Yüzyıl üçlemesinin, 2004 Altın Ayı adayı ve FIPRESCI ödülü sahibi ilk filmi. Üçlemenin devam filmlerinde de olacağı gibi Yunanistan yakın tarihini mercek altına alan yönetmen, bizi uzun bir yolculuğa çıkarıyor. Savaşın ve dolayısıyla yurtlarından göçenlerin filmi Ağlayan Çayır. 

   Film üç saat boyunca,bir şiir hafifliğinde sürüp gidiyor. Masalsı anlatımında en ufak bir azalma olmuyor. Filmi izleyen birçok kişiden, izlerken sıkıldıkları yönünde cümleler işittim. Ben bunu filmin bazı bölümlerinde hikayenin çok yoğun ve sakin anlatılmasına bağlıyorum. Ama o görüşe kesinlikle katılmıyorum. O cümleleri bir mantıksal önermeye bağlamış olmam, sadece empati kurma maksatlıdır. "Kötü film,çok sıkıcı" girişli ve "uyuyakaldık filmin sonunda vallahi" gelişimindeki cümleleri sahiplerine iade ediyor ve onlara "Matrix" , "Yüzüklerin Efendisi" gibi filmleri hediye ediyorum. Sıkılmamaları için... Hele bir sahnedeki "işte ölü nefes alıyor bak,karnı kıpırdıyor" , seviyesindeki eleştiriler için yorum yapmak gereksiz olsa gerek. Sinema nedir, neden yapılır sorularına bu kişilerden yanıt almak için, önce onların en baştan sanat nedir, neden yapılır, insanların sanattan feyzalmaları için neler yapmaları gerekir sorularına kendi içlerinde cevap verebilir duruma gelmeleri gerekiyor. 

   Kendinizi vererek izlerseniz Eleni Karaindrou'nun muhteşem müzikleri eşliğinde film sizi sıkmak yerine kendine bağlayacaktır. Gerçi Angelopoulos'un bir filmi için "bakın kendinizi vererek izleyin, olacaktır, yapabilirsiniz, hadi sıkın kendinizi alışacaksınız" şeklinde yorumlar yapmak da nasıl bir ahmaklıktır, o da ayrı bir tartışma konusu. Özellikle köye geri dönüş ve selden sonra insanların köyden kaçışı esnasındaki kayıkların nehir üzerinde oluşturduğu, hikayeye vurucu etki yapan görüntüleri etkileyici. Usta bu üçlemeyi tamamladığında, elimizin altında sinema adına yapılmış iyi işlerden birinin elimizin altında olacağına bütün kalbimle inanıyorum.

   Ağlayan Çayır'ı bu sene içinde Milliyet Sanat dergisi okurlarına vermişti. Filme ulaşamayanlar Milliyet Sanat'ın eski sayılarına bir şekilde ulaşabilirlerse, filmi de edinebilirler. Nasıl ulaşacakları hakkında ise bir fikrim yok.

   Yazıyı ustanın geçen sene İstanbul'a geldiğinde Radikal gazetesine verdiği mülakatta söylediği, benim de aynen katıldığım,sinemanın (belki de daha fazla şeyin) şu anki durumunu özetleyen cümleleriyle bitireceğim.


Röportör: "Avrupa'da sizin kuşağınız sinemacılarının azımsanmayacak kısmı politik duyarlılıklara sahipti ve sinemaya da politik yaklaşıyordu. Bugünkü yeni nesil yönetmenlerin neredeyse tamamı ise kişisel hikâyeler anlatmayı tercih ediyor. Bu değişimin nedeni sizce nedir?"


Angelopoulos: "Eskiden politika dışımızda olan bir şey değildi. Politikanın içinde yaşıyorduk, politikaya inanıyorduk. Genç insanlar politikaya inanmıyor ve bu da doğal aslında, çünkü politikanın kendisi bile artık politikaya inanmıyor, politikacılar bile politikaya inanmıyor. Ama yarın farklı bir önerme olacağını hayal etmek gerekiyor. "


Röportör: "Genç insanların da inanabileceği, seveceği, oradan yola çıkarak değiştirmeyi deneyecekleri bir yeni, başka bir önerme gerekiyor. Bu, genç sinemacılar için de mi geçerli?"


Angelopoulos: "Öyle olduğunu düşünüyorum. Bildiğiniz gibi sinema, toplumlarımızın bir yansımasıdır. Kötü bir dönemi, mesela bir diktatörlüğü ele alalım. Bizim ülkemizde diktatörlük vardı ve bu dönemde insanlar diktatörlüğün düşeceğine ve daha sonra farklı bir dönem yaşanacağına inanıyordu. Bu dönemde Yunanistan'da çok iyi filmler yapıldı. Şimdi diktatörlük yok, tamamen nötr, tamamen tatsız bir demokrasi var. Aslında gerçek bir demokrasi değil. Bunu bulmak lazım. Bir yeni ütopya bile olsa. Kanımca dünya küçük ya da büyük ütopyalar olduğu zamanlarda ilerlemiştir."


İlgili Bağlantılar:

- IMDB

- Biyografi: Angelopoulos

- FIPRESCI

- Eleni Karaindrou

.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
Web Analytics