19 Haziran, 2008

17


(Aşağıdaki yazı bu bloga yazıları konan kişi,Furkan'ın,izni olmadan,onun defterlerinden alınarak konmuştur. Beni affetsin.Yazılma senesi 2002'dir. Yazarın yaşı o zaman 17'dir. Yazının aslında bir başlık yoktur,başlık benim tarafımdan konmuştur.)

   Serdar'ı terminale götürüp uğurladıktan sonra dönüş yolunda kaldırımda yürürken,karşıdan gelen üç kızdan bana yakın tarafta olan yanımdan geçtiği anda,aniden çarpışacağımızı düşündüm. Daha doğrusu bir kurmaca yaptım ve bana çarpsa aramızda nasıl bir tartışma olacağını ve benim çarpışmaya nasıl tepki vereceğimi düşündüm. Kızlar hızla yürüyorlardı sokaktaki çoğu insan gibi. Aslında kızın bana çarptıktan sonra benim bu olaya verebileceğim herhangi bir tepkinin kızın kendisiyle bir ilgisi olamazdı. Ben ancak kendimi tatmin edebilirim öyle bir tepkiyle. Kişinin,karşıdan hızla gelen birinin kendisine çarptıktan sonra bir tepki göstermesi,olsa olsa "Sen ne kadar dikkatsiz bir ahmaksan,ben de bir o kadar budalayım işte!" demesinin başka bir ifadesi olur. Çünkü o kişi sana çarpmazsa,başkası çarpacak,bir engele takılmazsan başkasına takılacaksın,biri seni kızdırmak için bir şeyler yapmazsa başkaları yapacak...

   Furkan'ın,ileride yukarıdaki karşılaşmanın,Yeraltından Notlar'ın subayıyla ilgisi olduğunu zannetmemesi için,olay anında zihnin oraya kesinlikle kaymadığını ve bilinçsizce yürürken birden geliştiğini söylemeliyim. Şüphesiz,iki kişinin karşılaşma anı bundan yüzelli küsür yıl önce,yapılabilecek en güzel şekilde betimlenmiştir. Daha iyisi yapılamayacaktır. Bu yüzden, Furkan'ın o pasajın tesirinde kalıp bunları yazıya döktüğünü düşünmek çok kolay,belki de mantıklıdır. Ancak bu doğru değildir. Furkan'ın,pasajın etkisinde kaldığı kısmı tabii ki cümledeki yanlış olan yer değildir. Tesir altında kalmayı bir yana bırakın,bütün kitabın Furkan'ın zihnini sarsıp,dengesini bozduğu,belki de hayatının dönüm noktası olduğu açıktır. Yanlış olan yer,yukarıdaki paragrafın bunun etkisiyle yazıldığıdır. Furkan'ın -düşünme biçimine-,şüpheye mahal vermeyecek biçimde etki eden kitabın,yukarıdaki anekdota direkt olarak etkisi kesinlikle yoktur. (Yazılan kısa bir paragraf için bu kadar uzun savunma metninin yazılması,yazanın suçlu olduğu izlenimini verse de,peşin hükümlü olmanın iletişimi engelleyen en büyük faktörlerden biri olduğunu unutmamak gerekir.)

   Konuya dönersek,içinde yaşanılan toplumun sahip olduğu bazı anormallikler,gariplikler ve hatta saçmalıkları dert edinmenin ve hergün bunlara isyan etmenin kişiye bir menfaat sağlamayacağı gibi,akıl sağlığında bazı hasarlara yol açacağına inanıyorum. Örneğin küçük bir belde düşünün. Ve burada yaşayan az sayıda insan. İçlerinden biri de sizsiniz. Sizin haricinizdeki bütün belde sakinlerinin can sıkıcı bir huyu var. Karşılaştıklarında,uzun süre birbirlerin lafa tutuyorlar ve sıkıcı diyaloglar yapıyorlar. Ve sadece sizle karşılaştıklarında bu diyaloglar çoğunlukla monologa dönüşüyor. Siz onlar konuşurken suratlarına gülüyor ve durmadan "evet,hıhım,doğru,tabii" sözcükleri eşliğinde kafanızı sallıyorsunuz. Bu sizin ne kadar canınızı sıkarsa sıksın,bu gibi alışkanlıklara katlanmayı,bazen de uymayı kendinizden ödün vermek olarak gördüğünüz sürece,kendinize eziyet etmekten başka bir şey yapmadığınızı itiraf etmek zorundayım. Bana göre hayatın neresinde ve hangi bahane ile ilgili olursa olsun,muhatap alınanlar bir kişiden daha fazla kişiye çıktığı anda,orada kişinin kendi şuurundan bağlantısız ortak bir şuur oluşmuştur ve ayrı ayrı muhatap aldığınızda size makul gelen söylem ve eylemlerde bulunabilecek kişiler,bu ortak şuurun etkisiyle aynı söylem ve eylemlerine muhalif  beyanatlar verebilirler. Daha önce söylediğim gibi, toplumun alışkanlıklarına bazen uymalı,bazen de bunların karşısında üç maymunu oynamalıdır.

   Veba'da rastgeldiği, "insan sadece fikirden ibaret değildir" cümlesinin tam tersini  kendine düstur edinen Furkan,toplumdan alacağı herhangi bir fiziksel müdaheleyi dert etmemektedir. Aynı toplum düşünmeye de engel koyamayacağına göre,insan moralini bozan alışkanlıklara sinirlenmek ve küfretmek yerine,bunların tabii olduğunu ve sadece düşünerek var olunabilecek yaşamda,bize sıkıntı ve tedirginlik veren toplumsal halleri,olduğu gibi kabullenip ona göre günlük yaşantıda değişikliklere gitmek,zihni hastalıklı düşüncelerden arındıracağı için,oldukça faydalı olsa gerek.

Saat: 16:56
Tarih: 07/12/02
.

13 Haziran, 2008

İşçi Kadının Tarkovski'ye Mektubu


(Ayna filmi hakkında)


   "Filminizi bir hafta içinde tam dört kez seyrettim. Sinemaya gitmekteki tek amacım, filmi seyretmek değildi. Birkaç saat olsun gerçekten yaşamak, hayatı, gerçek sanatçılar ve insanlarla paylaşmaktı isteğim... Her şeyi; bana acı veren, eksikliğini duyduğum, özlemini çektiğim her şeyi, beni bunaltan veya sevindiren, beni mahveden ya da bana yaşama gücü veren her şeyi filminizdeki bir aynadan izledim. Benim için ilk kez bir film gerçekliğin ta kendisi olmuştu. İşte tam da bu yüzden gidip gidip filmi seyrediyorum, çünkü onunla ve onda yaşamak istiyorum. "

.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
Web Analytics