28 Şubat, 2009

With God on Our Side


   Hanımefendinin yazısını görünce aklıma bir başka video geldi benim de. The Other Side of the Mirror: Bob Dylan Live at Newport Folk Festival  isimli DVD ‘den bir klip.

   Özellikle ilk iki dakikadaki Bob Dylan’ın heyecanını ve belki de şaşkınlığını izlemek çok eğlenceli. Yanındaki yarı–tanrıça ile şarkı söylemek, insanı panikletiyor olsa gerek.

   Güzel günler geride mi kaldı bilmiyorum ama, bu kayıt gerçekten çok güzel.

   Not: Bu videodan en iyi verim, şarkının tamamını dinlerken, görüntünün sadece Baez’i içeren kısmına odaklanarak alınır. İkinci izleyişte ise bağlantılar kısmında verdiğim sözlerle birlikte takip edilerek dinlenebilir.


   Bağlantılar:

- Şarkının sözleri

- The Other Side of the Mirror: Bob Dylan Live at Newport Folk Festival

.

26 Şubat, 2009

Windows Live Writer (Yazar)


   İşletim sistemi olarak Microsoft Windows kullanan blog yazarlarına bir program önereceğim bugün. Kendi bilgisayarım dışında bir bilgisayardan yazı yollamak istediğimde, yokluğunda en ufak bir işlem onlarca dakika aldığı için çıldırma noktasına geldiğim bu programın ismi Windows Live Writer. Türkçe versiyonu, Windows Live Yazar olarak geçiyor. Türkiye’de kullanımı çok yaygın olan, muhtemelen bu yazıyı okuyanların çoğunun da kullandığı  Windows Live Messenger programının kurulumu sırasında önerilen programlardan biri, Writer.

   Yazının sonunda verdiğim adımları uygulayıp kurulumu tamamladıktan sonra (teknolojiyle çok haşır neşir olmayan insanların da blog tuttuğunu düşünerek basit bir şekilde açıkladım), sitenize istediğiniz zaman yazı gönderebilecek hale geliyorsunuz. Hem Wordpress, hem de Blogger hesaplarıyla sorunsuz kullanılabilen (diğer birçok sağlayıcıyla da uyumlu)  bu programda, kurulum esnasında sitenizin dizaynı yüklendiği için, yazının sitede nasıl görüneceğini yazım esnasında takip edebiliyorsunuz. Resim, fotoğraf albümü, tablo, video, harita ekleme gibi özelliklere de sahip olan programın; blog yazarlarının kullandığı benzer programlardan veya tarayıcı üzerinden kullanılan metin editörlerinden oldukça üstün olduğunu düşünüyorum. İstediğiniz kadar siteyi aynı anda kontrol edebileceğiniz gibi, bir blogdan diğerine geçmek tek tuşla mümkün. Yazıya eklediğiniz resimlere birçok ekleme yapıp, özelliklerini değiştirebiliyorsunuz. Türkçe işletim sistemine sahipseniz, Türkçe yazım denetimi özelliğini de kullanabiliyorsunuz.

   Bir de http://wlwplugins.com adresinde birçok eklentisi var bu programın. Örneğin Now Playing eklentisi müzik programlarıyla uyumlu çalışıyor ve “insert now playing” diyerek, yazının altına o an çalan parçayı imza olarak koyabiliyorsunuz.  Ya da Msn ifadelerini yazınıza direkt olarak ekleyebiliyorsunuz, Del.ici.ous ile bağlantı kurabiliyorsunuz.

   Kısacası, sahip olduğunuz blogu tam anlamıyla kontrol ediyorsunuz diyebilirim.

   Windows Live Writer’i bu blogu tutmaya başladığımdan beri kullanıyorum aşağı yukarı. İlk bir-iki yazıyı Blogger’in kendi panelinde yazmaya çalışmış ve gereğinden fazla sinirlenmiş biri olarak; bir çok program denedim, fakat daha iyisini bulamadım. Mutlaka denemenizi öneriyorum. Bu yazının nasıl gözüktüğüne gelirsek:

  
   Kurulum:

   http://download.live.com/ bağlantısından indirdiğiniz kurulum dosyası, aşağıdaki gibi bir pencereyi açacaktır. Bu pencereden Writer’e onay vererek yükleyebilirsiniz. (Seçenekler içinden sadece Writer’i seçmeniz yeterlidir. Diğerlerine onay vermenize gerek yok.)

   
   Programı kurduktan sonra birkaç basit adımı gerçekleştirmeniz gerekiyor. Bu adımları teker teker verirsek (resimlerin üzerine tıklayarak büyük hallerini görebilirsiniz):

    
     

                                                                                             


          

        



                                   
                                                                                                                                                                                                    

* Sarıyla işaretlenmiş butonların seçilmesi gerekiyor.

   Bağlantılar:

- Windows Live

- Wikipedia

.

24 Şubat, 2009

Fırtına


   Bir önceki yazıdaki gerginliği bir kenara bırakıp, Shakespeare’in Fırtına’sından Beethoven’ın Fırtına’sına geçeyim.

   Life of Beethoven kitabının yazarı ve Beethoven’ın arkadaşı Anton Schindler‘e göre; müzisyen 17 numaralı sonatını bestelerken, William Shakespeare'in The Tempest (Fırtına) isimli oyunundan etkilenmişti. Bu yüzden bu sonata Tempest ismini, Beethoven değil bizzat Schindler vermiştir. Ayrıca bu eserin içeriğiyle ilgili Beethoven’e bir soru sorulduğunda, “Sadece Shakespeare’in Fırtına’sını okuyun” dediği de rivayet edilir. Ancak ne Beethoven’in kelamı, ne de onun bu eseri aynı isimli oyundan aldığı, ispatlanmış değil henüz.

   Beethoven’in bu eserinden bir bölümü paylaşmak istiyorum bugün. Mustafa Kemal’in, gerçekleştirmek istediği klasik müzik reformu için 1927 yılında fikirlerine başvurduğu, aynı zamanda İdil Biret’in hocası olan kişi, Wilhelm Kempff’in, Fırtına Sonatı’nın üçüncü bölümünü icra ettiği kayıttır aşağıdaki. Bu olağanüstü eserin mükemmel bir yorumunu dinlemek için beş dakikanızı ayırırsanız sevinirim.



   Bağlantılar:

- Kaydın 1. ve 2. bölümü

- Wilhelm Kempff

- İlgili Yazılar  1

.

23 Şubat, 2009

Netkitap.com


***     
   8 Şubat 2009

  Bilgisayarın başına oturmadan önce, William Shakespeare’in Fırtına (The Tempest) isimli oyununun Can Yücel çevirisini bulabileceğimi zannetmiyordum alışveriş sitelerinde. Kitapyurdu ve Idefix gibi güvendiğim siteleri kontrol ettim öncelikle ve tahmin ettiğim gibi bulamadım. Genelde, Remzi Kitabevi’nin yayımladığı, Bülent Bozkurt çevirisi bulunuyordu çoğu sitede. Daha sonra Google’de “Fırtına Can Yücel” aramasını yaptığımda, çıkan birkaç sonuçtan sadece bir tanesinde ellerinde bu çevirinin kaldığı yazıyordu: Netkitap.com .

   Güvendiğim birkaç site haricindeki sitelerden alışveriş yapmaktan imtina ederim her zaman. Ancak almak istediğim bu kitap on lirayı geçmediği ve alışverişlerimi havaleyle yaptığım için, hiç düşünmeden “sepete ekle” diyerek, yeni bir üyelik açtım ve alışverişi tamamladım.

   13 Şubat 2009

   Havaleniz alındı mesajı gönderildi. Durum: Siparişiniz Hazırlanıyor.  (Tam beş gün sonra)

   17 Şubat 2009

   Siparişiniz kargo şirketine ulaştırıldı mesajı gönderildi e-posta hesabıma.

   18 Şubat 2009

   Kargo Şirketi (UPS) paketi , bir günde bana ulaştırdı (İstanbul – Balıkesir). (Bu arada her kullandığımda sorunlar çıkaran ve bu alışveriş için UPS’in iki katı ücret talep eden Yurtiçi Kargo ’yu da selamlıyorum)

   Nihayetinde paketi açtım ve? Bingo!

  Netkitap.com sitesinin yolladığı kitap, benim istediğim Can Yücel çevirisi değil, diğer tüm sitelerde de bulunan, Bülent Bozkurt çevirisi. Papirüs Yayınevi yerine Remzi Kitabevi.

***

  Kitap elime ulaştıktan sonra, önce bir e-posta yolladım bu sitenin görevlilerine. Fakat gelen kutusu dolu olduğu için, mesajın ulaştırılamadığı uyarısı geldi bana. Daha sonra  kitapnetdestek@izlenim.com şeklindeki MSN hesabını  kişi listeme ekleyip derdimi anlatmak için bir mesaj attım.

   Şöyle ki:

   Mesaj attığım şahıs, mesaja cevap vermeyip on dakika sonra çevrimdışı oldu. Selamımı da almadı ya, ben ona yanarım. O sinirle telefonu elime aldım destek numarasını aramak için. Fakat birden derin bir nefes aldım ve sakinleştim. Bu kadar amatör ve kötü niyetli satıcılarla ne tartışılabilir ki? Herhalde insan yüklü meblağlarda alışveriş yapıp böyle şeylerle karşılaşsa, katil olmak için gerekli zemin hazırlanmış olacak.

   Bir kitabı müşteriye 10 (on) günde ulaştırıp, daha da önemlisi sipariş edilenden farklı bir kitabı yollayan bu siteyi, dolayısıyla site sahibi Sosyal Yayınlar’ı canı gönülden kutluyorum. Size de tavsiye ediyorum; bundan sonra tüm kitap alışverişlerinizi bu siteden yapın.

.

20 Şubat, 2009

Under the Moonlight


   Site: Ilan Bresler Photography

   Sanatçı: Ilan Bresler

. 
  Fotoğrafçının Notu: A bit late but - Happy Valentine's :). That's the most romantic photo I have (which wasn't uploaded yet).

.

16 Şubat, 2009

Przypadek (Kör Talih)


   Önce video’yu izleyelim:


  
   Treni yakaladı mı?

   Hikaye buradan dallanıyor. Krzysztof Kieslowski ’nin 1981 yapımı Przypadek filminden bir sahne bu. İngilizcesi Blind Chance. Türkçesi de Kör Talih olsa gerek. Olmasa daha iyi tabii ki.

   Kieslowski’nin Dekalog serisi, sinema tarihinde çok özel bir yerde duruyor. Dekalog’un en önemli parçasıyla (Öldürme Üzerine Kısa Bir Film) ilgili yazdığım yazının üzerinden ne kadar geçmiş diye merak edip eski yazılara baktım. İki yıl geçmiş tam. Buraya yazı yazmaya başlayalı da iki yıl olmuş. Biraz şaşırdım açıkçası, farkında değildim.   
 blindchance
   Dekalog’u bir kenara bırakırsak, Przypadek’in  Kieslowki’nin en etkileyici eserlerinden biri olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Tıp öğrencisi olan Witek ‘in yaşamından bir kesit anlatılıyor bu filmde. Videoda görüldüğü gibi, Witek tren istasyonuna girdikten sonra, oradaki küçücük ayrıntıların bir adamın hayatını nasıl yönlendirdiğinden yola çıkılıyor. Yere düşen bir madeni paranın ve bir ayyaşın, Witek’in treni yakalayıp yakalayamamasındaki etkisini ve bu detayların neleri değiştirebileceğinden bahsediliyor. Kesip yüklediğim bu sahneden sonra üç farklı hikaye anlatılıyor başrol oyuncusunun müthiş performansı eşliğinde ve üç farklı sonla bitiyor film.

  
   1981 yapımı olan fakat Polonya’daki komünizm rejimi yüzünden ancak 1987 yılında gösterime giren Przypadek’in, Kieslowski’nin çok bilinen filmlerinden biri olmaması, çok önemli bir film olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Ayrıca sonraki yıllarda çekilen Sliding Doors (Peter Howitt)  ve Run Lola Run (Tom Tykwer) filmlerinin senaryolarında da direkt olarak Przypadek’ten etkilenilmiştir.

   Uzun bir yazı yazmayacağım. Şunu demek istiyorum ki, kuşkusuz Krzysztof Kieslowski bir dahi ve Przypadek onun en iyi filmlerinden biri. İzlemenizi şiddetle tavsiye ediyorum. (Alt taraftaki bağlantıda, filmin ilk on dakikalık kısmını izleyebilirsiniz. Sanıyorum tamamını izlemeye itecektir sizi).


   Bağlantılar:

- Filmin Girişi

- İlgili Yazılar  1   2

.

14 Şubat, 2009

Selly


   Biraz önce 14 Şubat'a resmi olarak girdiğimiz konusunda uyarıldım bir arkadaşım tarafından. Günün (olmayan) anlam ve önemine binaen harika bir film:

 Selly

* Büyük ekranda izlemek için vimeo yazısının yanındaki simgeye tıklayın. Yüksek çözünürlükte izlemek için vimeo 'ya tıklayarak siteye gidebilirsiniz. (HD=on)

.

12 Şubat, 2009

Marfan Sendromu ve Sergey Rachmaninoff

  
   Marfan Sendromu iskelet sistemi ile birlikte kardiyovasküler ve oküler sistemleri tutan genetik bağ dokusu hastalığıdır. Hastalığıymış. Öyle diyorlar. Marfan sendromunun klinik tanısında gerekli majör ve minör tanı kriterleri için buraya tıklayabilirsiniz. Ama bu gerçekten çok saçma olurdu. En iyisi yazıya tekrar giriş yapayım.

rach1  Midas‘ın kulakları nasıl eşek kulaklarıysa, Rachmaninoff’un ellerinin de, … hımm… , çok büyük elli bir hayvanın elleri olduğu bilinmektedir. (Yorumlar kısmında çok büyük elleri olan bir hayvanı anımsatırsanız, bu kısmı değiştirebilirim). Piyanistin, üzerine romanlar yazılan (bir gün mutlaka yazılır) ellerinin mantık sınırlarını aşan büyüklüğünün Marfan Sendromu isminde bir hastalıktan kaynaklandığı düşünülmekte. Vikipedi’den alıntı yaparsak: “Marfan sendromu, anormal bağ dokusu yapısı ile karakterize bir sendrom. Birçok sistemi aynı anda etkilemektedir. Bir çok hastada uzun parmaklar karakterize olmakla birlikte…” . Aynı hastalıktan XIX. yüzyılın efsane kemancısı Paganini ‘nin de muzdarip olduğu bilinmekte. 

 

 

 
     Bir de, Rachmaninoff ’un ellerine yönelik farklı bir bakış açısını paylaşmak istiyorum:    
  
 
Rachmaninov – Prelude C# Minor

   Bağlantılar:

- Kaynak  1  2  3

.

10 Şubat, 2009

O Zaman


   Site: Onexposure

   Sanatçı: Robert Hutinski


not

.

08 Şubat, 2009

Yabancı


_ Söyle, Anlaşılmaz adam, kimi seversin en çok, ananı mı, babanı mı bacını mı, yoksa kardeşini mi?

_ Ne anam, ne de babam var, ne bacım, ne de kardeşim.

_ Dostlarını mı?

_ Anlamına bugüne kadar yabancı kaldığım bir söz kullandınız.

_ Yurdunu mu?

_ Hangi enlemdedir bilmem.

_ Güzelliği mi?

_ Tanrısal ve ölümsüz olsaydı, severdim kuşkusuz.

_ Altını mı?

_ Siz Tanrı’ya nasıl kin beslerseniz, ben de ona öylesine kin beslerim.

_ Peki, neyi seversin öyleyse sen, olağanüstü yabancı?

_ Bulutları severim... işte şu... şu geçip giden bulutları... eşsiz bulutları!

                                                                                                 Charles Baudelaire 
                                                                                                                          Çeviri: Tahsin Yücel

05 Şubat, 2009

Temiz Su


Konumuz
su efendim. Yeniden su, evet. Beck eşliğinde.


Bağlantılar:

- İlgili Yazılar 1

.

02 Şubat, 2009

Fıkra


   Temel bir gün doktora gider ve doktora ağrılarının olduğunu söyler. Doktor neresinin ağrıdığını sorunca, parmağıyla sırtına dokunur ve “sırtım ağrıyor” der. “Başka bir yerin ağrıyor” mu deyince, Temel “buram da ağrıyor, şuram da ağrıyor” diyerek vücudunun her yerine parmağıyla dokunur. Doktor bir-iki dakika muayene ettikten sonra “senin parmağın kırık” der.

   Her an başınıza gelebilecek bir şeydir başkaları tarafından anlatılan fıkralara maruz kalıp kendinizi gülmek zorunda hissetmeniz. Fıkra anlatmak kolay bir şey değildir. Fıkra anlatan kişinin anlattıktan sonra “ehi, ehi” diye sesler çıkarıp, sizin de anlatanın suratına birkaç saniyelik sessizlikte bakakaldığınız durumlar olmuştur mutlaka.

   Fıkra konu olunca, nükte önemli bir terimdir. İnce anlamlı ifadesi kullanılır sözlükte nükte kelimesi için. İnce anlam, sadece anlatılanın içeriğinden değil, anlatıldığı an ve bağlanılmak istenen konuyla da yakından ilgilidir. Fıkra anlatmak istediklerinizi etkili kılmak için bir araçtır, şaklabanlık yapmak için değil. Şimdi yukarıda yazdığım fıkrayı, Abbas Kiyarüstemi’nin filmi Kirazın Tadı’ndan kestiğim kısa bir sahneyle tekrar dinleyelim.



  Bu sefer bir şeyler ifade ediyor değil mi?
.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
Web Analytics