Birkaç dakika önce bir yazı yazmak için bilgisayarımı açtıktan sonra, yazıyı destekleyeceğim birkaç bağlantıdan birinde bahsettiğim ‘olay yerine sonradan gelen bastonlu adam’ın gönderi tarihinin geçen sene bugün –22 Haziran 2010- olduğunu fark ettiğimde şaşırdım.
Bilinçaltı mı devreye giriyor bu sıcak günlerde bilmiyorum. Aslında makul olan, insanın aç bir adamı üşürken aklından çıkarmaması değil midir?
Afrika için değil.
Tom Stoddart, yukarıdaki fotoğrafı çektiği Sudan’a Sınır Tanımayan Doktorlar ile gitmişti. Peki Sınır Tanımayan Doktorlar Afrika’ya neden gitti?
Ülke veya ırk adı kullanarak başkalarını aşağılamak, alay etmek veya korkutmak, yaşadığımız ülkenin insanlarının çoğunluğunun sahip olduğu bir hastalıktır. Hemen herkes, içinde “Rum, Ermeni, Yahudi,” gibi kelimeler geçen cümlelerin direkt olarak aşağılamak için kullanıldığını duymuştur. Bu kelimeleri kullananlar da yakınımızdır çoğu zaman. Bu gibi kelimeleri duyacağınız kişilerin de Nazi subayı psikolojisine sahip olmasına gerek yoktur. Ben bu bildiğimi nerede, kimden ve nasıl öğrendim sorularını kendisine sorma ihtiyacı duymayan çoğunluktan biri olmak yeterlidir. Ermeniler bize doğuda, Rumlar batıda tecavüz etmiştir. Yahudiler ise zaten Yahudi’dir. Çizgi dizi Laff-A-Lympics’deki gerçek kötülerdir onlar. Doğuştan kötülerdir.
Bu gibi direkt hakaret maksatlı laf ebeliklerinden başka, dolaylı olarak hakaret içeren kelimeler vardır ki bunlardan çoğu Afrika ile ilgilidir. Bunlardan biri Patagonya’dır. Aramızda Patagonya’yı bilen de oraya giden de yoktur. Ancak hepimiz biliriz ki burası Patagonya değildir. Ona göre herkes ayağını denk almalıdır. Muhtemelen Patagonya’nın Muz Cumhuriyeti ile ilgisi vardır.
Bu gibi dolaylı hakaretlerden bir diğeri de yemeğini bitirmeyen çocuklar için kullanılır. Uzun süre görmediğiniz küçük bir çocuk gözünüze zayıf gözükürse, o çocuk artık Afrikalıdır. “Bu çocuk yemek yemiyor mu Afrikalı çocuklar gibi kalmış iyice” cümlesini duymuş olmanız muhtemel. Bu çocuklardan biri de kardeşimdi. Küçüklüğünde o da bir Afrikalıydı ve yapabileceğimiz, elimizden gelen bir şey de yoktu. (Avuç içlerinin beyaz, ellerinin dışının ise esmer olmasının bu ithamlarda önemli bir etkisinin olduğunu reddedemem.)
Afrikalı çocuklar vasıtasıyla edilen bu hakaretlerin nedenlerinin en önemlilerinden biri, Biafralı olan bu çocuktur:
Peki bu çocuk kimdir?
Nijerya, 1960 yılında İngiltere’den bağımsızlığını kazandığında Nijerya’daki önemli topluluklardan biri de İgbolardı. 1965 yılına kadar işleyen hükümetin taraflarından birini oluşturan İgbolar, 1965’deki seçimde hile yapıldığı iddiasıyla darbe yaparak kontrolü ele geçirmeye çalıştılar. Başarısız olan bu darbeye karşı darbe düzenleyen ülkedeki diğer bazı gruplar, İgboları katletmeye başladılar.
Dünyanın geri kalanı için bu kavganın önemi ise bölgedeki petrol kaynakları ve kontratlarıydı. (Şaşırmadınız değil mi.) Fransa ve Portekiz gibi ülkeler, Nijerya’nın bölünmesinden karlı çıkabileceklerini düşünürken, İngiltere ise, petrol anlaşmaları nedeniyle tam tersini düşünüyordu.
1967 yılında, bağımsızlığını ilan ederek Biafra Cumhuriyetini kurduklarını ilan eden İgbolar, insanlık tarihinin en büyük kıyımlarından biriyle karşılaşabileceklerinin farkındalar mıydı, emin değilim. Dünyanın geri kalanından gerekli desteği alan Nijerya hükümeti birkaç kez püskürtüldükten sonra Biafra’yı kontrolü altına aldı ve ülke kuşatma altında uzun süre yaşamak zorunda kaldı. İşte bu dönemde, bir milyondan fazla kişi açlık ve hastalıktan öldü. Yukarıdaki anı ölümsüzleştiren savaş fotoğrafçısı Don McCullin, “bir kampta yaşayan 900 çocuğun , sefalet içinde ölümü bekleyen görüntüsüyle yıkıldım” demiş ve eklemiştir: “Savaşan askerleri fotoğraflamaya olan tüm ilgimi kaybettim.”
‘Afrikalı çocuklar gibi’ tabirindeki başrol oyuncusu yukarıdaki çocuktur.
Sınır Tanımayan Doktorlar örgütü (MSF - Médecins Sans Frontières) ise, ABD, Rusya ve dünyanın çoğunluğunun birlikte katlettiği milyonların, açlıktan acı çekip yerlerde sürünerek ölen yüzbinlerce çocuğun katlediliği yerde, küçük bir grup Fransız tıp doktoru tarafından kurulmuş ve hala açlık, sefalet ve hastalığın sürdüğü coğrafyalarda insanlığa hizmet etmektedir.
Geçen sene bugün paylaştığım yazımdaki temennimi yenileyerek, yazımı bitirmek istiyorum. Şu an Türkiye’de saat 15:00. Öğle yemeğinizi ya yediniz, ya da benim gibi yiyeceksiniz.
Şimdi gözlerinizi kapatarak, bu yazıdaki fotoğraflardaki gibi karnı şişkin bir çocuğun, bir köşede kıvranarak, acı çekerek öldüğünü düşünün.
Eğer gözlerinizi açtıysanız, şimdi de on binlercesini üst üste, yanyana, bir alanda açlıktan kıvranarak ölürken düşünün.
Hepimize afiyet olsun.
Bağlantılar:
- Sınır Tanımayan Doktorlar – Tumblr
- Olay Yerine Sonradan Gelen Bastonlu Adam
- Ölüm Kuyuları ve Tek Taş Yüzük
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder