29 Temmuz, 2009

Rach 3, Vladimir Horowitz (1978)


  Sergey Rachmaninoff’un 3 numaralı piyano konçertosunun (piyano repertuvarının en zor ve en güzel eserlerinden birinin) bir yorumudur aşağıdaki. 75 yaşındaki Vladimir Horowitz ile Hint şef Zubin Mehta’nın buluşması. Yaşı bahis konusu değil, Horowitz her zamanki gibi şevk ve heyecan dolu. (Kayıt da harika, daha ne olsun.)


Sergei Rachmaninov, Piano Concerto no. 3 in D minor, op. 30 - Pianist: Vladimir Horowitz, Conductor: Zubin Mehta, Orchestra: New York Philharmonic


  Not: Kırk beş dakikalık bir klasik müzik videosu izlemek sizin için angarya ise, Shine filmini (direkt olarak yukarıdaki konçertoyu konu edinmiştir) izlemenizi tavsiye ederim. Sevmediğiniz bir konuya ilgi duymanızı sağlayacak aracın popüler ögeler içermesi çok da fena bir şey değildir.

 

   Bağlantılar:

- Rach 3
.

İnanç, “Var olan bir şeye inanılır mı?”


  Aşağıdaki gibi bir alıntıyı İslam Felsefesi konusunda uzmanlaşmış bir kişiden yapmak hoş oluyor tabii ki. (İslam Felsefesi tabirini kullanarak; İslami Felsefe, İslam’ın Felsefesi, İslam’ın etkin olduğu bölgelerde yapılan ve İslam’ın kendisiyle pek ilgisi olmayan felsefi çalışmalar gibi etiketlerden birini seçmiş olmadım. Din ve felsefe birlikteliğinin yarattığı absürtlükten dem vurulan tartışmalardan hiç hoşlanmam. İslami Felsefe tabirini, hoşuma gittiği için kullandım.) Ege Üniversitesi Felsefe Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ahmet Arslan’ın Felsefeye Giriş adlı kitabının Felsefe-Din ilişkisi başlıklı kısa bir bölümünden yapacağım bu alıntıyı okurken, Dogma başlıklı yazıda kullandığım alıntıyı göz önünde bulundurmak gayet yerinde olacak sanırım. Özellikle Pirsig’in, Güneş’in doğacağına inanmanın (burada inanmak, kendini adamak anlamında kullanılmıştır) hiçbir anlam ifade etmediğini belirttiği gibi;  

“Tam olarak güven duyduğun bir şeye asla kendini adamazsın. Kimse bağnazca güneşin yarın tekrar doğacağını haykırmıyor. Güneşin yarın tekrar doğacağını biliyorlar. İnsanların politik veya dinsel inançlara veya herhangi diğer dogma ve hedeflere kendilerini bağnaz bir şekilde adamaları; bu dogma ve hedeflerin şüphe dolu olmasındandır.” 

  Arslan da, varlığı apaçık belli olan bir şeye inanılamayacağını şu şekilde belirtiyor:

“O halde insana uygun, insani varlık için kabul edilebilir, değerli inanç, ancak gerçekten herhangi bir türden bilgiyle ortadan kaldırılması mümkün olmayan varlıklara, şeylere veya değerlere inanç olabilir.”

  Arslan’ın bu kitabının, bahsettiğim Felsefe-Din başlıklı bölümünün daha geniş bir kısmını paylaşmak istiyorum. Zaman ayırmanızı tavsiye ederim.

Öte yandan dinler kendilerine yönelen insanlardan aslında ‘bilgi’ de istemezler, çünkü o ‘bilgi’yi zaten kendileri onlara verme iddiasındadırlar. Onların insanlardan istedikleri, verdikleri bu bilgiye, getirdikleri mesaja inanılması, iman edilmesidir. Zaten imanın değeri, ileride göreceğimiz üzere Kierkegaard ve ondan önce bazı Müslüman Kelamcılar tarafından işaret edilmiş olduğu üzere son tahlilde burada yatabilir: Eğer bilmek iman etmenin veya inanmanın yerini tutabilseydi veya iman edilen şey aynı zamanda bilinmesi yapısal olarak mümkün bir şey olsaydı, o zaman dine gerek kalmaz, bir süre sonra inancın yerini bilgi alırdı. İman, insanın bir şey, bir varlık, bir değer hakkındaki bilgi eksikliğinden ötürü geçici bir süre için benimsenen ve bu konuda kesin, güvenilir bilgilere ulaşma imkanı doğduktan sonra yerini bu bilgiye terk etmesi gereken bir zihin etkinliği veya bir ruh tasdiki değildir; tersine bir şey, bir varlık, bir değer hakkında, bilgiden bağımsız olarak benimsenen ve herhangi bir karşı-bilgi ile ortadan kaldırılması söz konusu olmayan, çünkü insan ruhunun ayrı bir planına ait olan orijinal bir zihin etkinliği veya ruhsal-iradi bir tasdiktir.

Bundan çıkacak en önemli sonuç, bir şeye inanma veya iman etme ile bir şeyi bilme arasında, her zaman, asla doldurulamayacak olan bir aralığın, mesafenin bulunacağıdır.  Bundan çıkacak bir diğer sonuç ise insanların ancak herhangi bir bilgiyle ortadan kaldırılamayacak varlıklara, değerlere inanmalarının makul veya kabul edilebilir olacağıdır. İmanın gerçek bir değer ifade edeceği, insan hayatı için gerçekten anlamlı olabileceği yer ancak burası olabilir. Bunun dışındaki şeylere inanç, o halde doğru anlamda inanç değildir; olsa olsa batıl inanç, yani yanlış olduğu apaçık bilinen veya bilinebilecek olan saçma inançtır. Örneğin kimse makul veya anlamlı bir tarzda, kadınların erkeklerden daha az zeki, daha az kişilik sahibi olduğuna, bundan dolayı onlara erkeklere göre daha az haklar tanımak gerektiğine inanamaz. Çünkü bu, gördüğü bir şey olduğu gibi bilimsel-psikolojik çalışmalar, testler tarafından da doğrulanmayan bir tezdir. O halde insana uygun, insani varlık için kabul edilebilir, değerli inanç, ancak gerçekten herhangi bir türden bilgiyle ortadan kaldırılması mümkün olmayan varlıklara, şeylere veya değerlere inanç olabilir.”

Ahmet Arslan – Felsefeye Giriş (Adres Yayınları)

.

 

22 Temmuz, 2009

Cinque Terre


  Biliyorum, kendi memleketinizde daha önce gidip görmediğiniz bir yeri ilk kez gördüğünüzde, “aslında bizim memlekette de ne yerler var”, “kendi ülkemizin kıymetini bilmiyoruz”, “Mardin falan da çok güzelmiş aslında”, “ohoo, biz daha şuradan şuraya gidemiyoruz” gibi cümleler kuruyorsunuz. Sizin oralarda da böyle güzel yerler var, anlıyorum. Fakat İtalya’da da güzel bir yer var desem, “bırak bu işleri, bizde ne yerler var böyle” diye çıkışmazsınız değil mi?

Vernazza

  Önce Onexposure'a Ales Farcnik tarafından gönderilen yukarıdaki fotoğraf vasıtasıyla haberdar oldum böyle bir yerin varlığından. Fotoğrafı görüp afallayınca hemen başlıktaki ismi arattım Google’da, “Vernazza”. Cinque Terre (Beş Toprak) isimli bölgenin beş köyünden biriymiş Vernazza. 1997 yılında UNESCO tarafından Dünya Mirası Listesi’ne katılan Cinque Terre, kuşkusuz dünyanın en güzel kıyı şeritlerinden birine sahip. La Spezia ve Cenova arasında kalan bu bölgenin 18 kilometrelik sahil şeridi boyunca uzanan köyler sırasıyla şunlar: 

     Monterosso al Mare                     Vernazza                             Corniglia     
Monterosso al MareVernazza2662604458_6fa97f874e_o

                   Manarola                                              Riomaggiore

    Manarola             Riomaggiore

  Flickr’da harika Cinque Terre manzaralarıyla karşılaşabileceğiniz gibi, aşağıdaki video da beş farklı köyden değişik görüntülerle oldukça şeyi özetliyor aslında. Cenneti ayağınıza getirdik.


 

   Bağlantılar:

- Cinque Terre
.

17 Temmuz, 2009

Güneş Ülkesi’nde Bugünün Küçükleri Yarının Büyükleri


  İlk ve ortaöğretimde bir konuşma, tören, söyleşi vesaire olduğunda, “büyüklerimiz” şu minvalde bir cümleyi hiç atlamazlardı benim öğrencilik dönemimde: “Sizler yarının yöneticilerisiniz, devlet adamlarısınız.” Kimse de inanmazdı buna. Zaten bir grup sümüklüyü ileride cumhurbaşkanı olacaklarına inandırmak imkansız sayılırdı.

  Kahrolmaya gerek yok. Tommaso Campanella’nın Güneş Ülkesi (Civitas Solis) adlı eserinde (ütopyasında) belirttiği gibi; bu sümüklüler ne kadar cahil ve beceriksizse, bunların yöneticileri de bir o kadar cahil ve yeteneksiz.

Hospitalarius: Peki, kim bu kadar bilgili olabilir? Bana göre, bütün yaşamını bilime adayan biri yöneticilik işinden pek anlamaz.

Cenevizli Kaptan: Ben de tam bu soruyu onlara sordum ve şöyle bir yanıt aldım: "Böyle eğitimli birinin yöneticilik aklına sahip olduğundan hiç kuşku duymayız; oysa sizler nerede cahil adam var onu başımıza geçiriyorsunuz ve soylu bir aileden geldiğinden ya da güçlü bir parti tarafından seçildiğinden bu tür adamların yöneticiliğe uygun olduğunu düşünüyorsunuz. Ama bizim Metafizikçimiz kusursuz bir yönetici olduğundan kendisinin zalim, ahlaksız, zorba olması imkansız, çünkü her konuda üstün bir bilgisi var. Tabii bizim bu düşüncemiz sizler için geçerli olamaz, çünkü siz üstün bilgili bir adam deyince, dil ve edebiyatta ya da Aristoteles veya bir başka düşünürün mantığında epeyce bilgi sahibi olan birini anlıyorsunuz. Sizin anladığınız bu tür bir bilgeliğe ermek için köle gibi ezberlemek ve çalışmak gerekir; oysa bu tür bir eğitimden çıksa çıksa beceriksiz bir adam çıkar. Çünkü böyle bir adam kitapta yazılanlar dışında hiçbir şeyi derin düşünemez, atalet içindeki zihnini sadece varlıkların köhnemiş bilgileriyle doldurur. Bu yüzden ne Tanrı'nın varlıkları nasıl yönettiğini anlar, ne Doğa'nın yasasını ve işleyiş biçimini, ne de Halkların adetlerini ve yaşam biçimlerini. Bizim Metafizikçimiz için böyle bir şey söz konusu olamaz. Çünkü bütün sanatları ve bütün bilimleri baştan sona bilmeyen biri, zekasını kusursuzlaştırıp her şeyi kavramaya yönelik hale getiremez, özellikle de yönetme işini. Bizler tek bir bilgi dalında eğitim alan birinin, ne bu bilgi dalını ne de başka bilgi dallarını gerçek anlamıyla bilemeyeceğinin öyle iyi farkındayız ki. Sadece bir bilim dalına yatkın ve bilgisini kitaplardan edinmiş biri cahil ve yeteneksizdir. Oysa bütün bilim dallarını öğrenmeye hevesli, usta ve doğadaki nesneleri düşünüp taşınmaya yatkın zihinler için böyle bir şey söz konusu olamaz; işte bizim Metafizikçimiz böyle olmak zorundadır. Bundan başka bizim ülkemizde, senin de gördüğün gibi, bilimler öyle kolay öğretilir ki, öğrencilerimiz bir yılda sizinkilerin on, hatta on beş yılda öğrendiğinden çok daha fazlasını öğrenir.

@ Kabalcı Yayınları, Çeviri - Çiğdem Dürüşken


Not: Metafizikçi (Sol), Güneş Ülkesi’nin lideridir.
.

15 Temmuz, 2009

Doğaçlama, Bobby Mcferrin & Richard Bona


  Dinleyicilerin doğaçlamayı, birkaç müzisyenin bir araya gelip birbirlerini pek umursamadan, Yaradan’a sığınıp çalmak olduğunu zannetmesinden daha kötü olanı, müzisyenlerin de aynı şeyi düşünmeleri sanırım. Sık sık, doğaçlama yaptığını düşünürken enstrümana sarılıp kendinden geçen ve fakat ortaya gürültüden öte bir şey koyamayan müzisyenlerle karşılaşıyorum.

  Neyse ki bu kayıt var, Bobby var, Bona var. Muhteşem…

.

11 Temmuz, 2009

Brad Mehldau & Radiohead

 

Brad Mehldau   Bred Mehldau (sağda) bir caz piyanistidir ve nerede bahis mevzusu olsa, kaydettiği ve konserlerinde icra ettiği birkaç Radiohead şarkısından söz edilir. Üzerlerine birkaç söz söylemek istediğim bu şarkılar şunlar: Everything in its Right Place, Exit Music ve Paranoid Android. Özellikle Mehldau’nun Exit Music yorumu ile ilgili birçok övgü duydum bu zamana kadar. Öncelikle şarkıların orijinallerini ve Mehldau yorumlarını vermek istiyorum.

 

 

                  

                    Radiohead                                                             Brad Mehldau


OK Computer  Exit Music ve Paranoid Android, Radiohead’in  '97 tarihli OK Computer albümünden iki parça; Everything in its Right Place ise 2000 yılında yayımlanan Kid A albümünden.

  Bu şarkıların Brad Mehldau yorumları ise şu albümlerde bulunuyor: Exit Music (The Art of the Trio, vol.3), Exit Music(canlı) (The Art of the Trio, vol.4), Paranoid Android (Largo), Everything in its Right Place (Anything Goes).

 

  Mehldau’nun performansları ile ilgili yorum yaparken, konuya caz müzik ve parçaların teknik özellikleriyle ilgili değil, sadece Radiohead’in bu eserlerinin yorumlanış tarzı ve bunlara getirilen yenilikler açısından birkaç cümle söyleyeceğimi belirtmek isterim.

  Exit Music

  Romeo + Juliet (‘96)  filmi için yazılan ve daha sonra OK Computer albümüne konmasına da karar verilen Exit Music, başlangıçta Thom Yorke’un (Romeo’nun) sakince sevgilisine seslendiği ve fakat sonsuza dek “tek” olduklarını haykırarak bitirdiği, sağlam bir melodiye sahip şarkı. Tom Yorke’un akustik olarak seslendirdiği güzel bir versiyonu da bulunan Exit Music, “We hope that you choke” dizesiyle unutulmazlar arasına girmiştir.

  Brad Mehldau’nun sürekli bahsedilen Exit Music yorumunun ise, parçanın sağlam melodisi sayesinde ünlü olduğunu düşünüyorum. Mehldau’nun bu parçayı piyano ile icra etmekten ve caza dair birkaç ekleme yapmaktan başka bir yenilik ya da parıltı getirmediği kanaatindeyim. Öylesine sürüp gidiyor işte.  Exit Music’i hangi enstrümanla çalarsanız çalın, (bağlamayla bile çalsanız) dinleyen üzerinde belirli bir etki yapacaktır ki; bu da icracıyla ilgili bir konu değildir.


  Paranoid Android

  Thom Yorke tarafından, üç ayrı parçanın birleştirilmesiyle oluşturulduğu söylenen ve Bohemian Rhapsody esintisi hissedilen Paranoid Android, yine bir OK Computer parçası. Radiohead konserlerinde müthiş bir sahne şovuna dönüştürülen Paranoid Android, Brad Mehldau tarafından harika bir şekilde yorumlanan tek Radiohead parçası belki de. Şarkının yapısının da Mehldau’nun müziğine uygun olduğu da bir gerçek. İlk dinlediğimde sonuna kadar eşlik ettiğimi hatırlıyorum Mehldau’nunkine. Üç bölümü de enfes icra etmiş sanatçı.


  Everything in its Right Place

  İşte zurnanın zırt dediği yer. Tek kelimeyle şöyle özetleyebilirim: Kötü. Everything in its Right Place, Radiohead’in kendi zirvesinde olduğu 2000-2001 yıllarının bir ürünü. Radiohead, müzikal anlamda tavan yaptığı Kid A, Amnesiac ve I Might Be Wrong: Live Recordings  albümlerinden sonra artık eskisi kadar ilgimi çekmiyor. Bu üç albüm, her anlamda ve tümüyle bir kusursuzluk abidesidir benim için.

   Mehldau’nun Everything in its Right Place’in orijinali (ve tümüyle o dönemin bakış açısı) ile ilgili hiçbir bağlantı kuramadığını görüyorum. Çaldığı gibi bir eser değildir Everything in its Right Place. Özellikle I Might be Wrong isimli konser albümündeki haliyle, toptan başka bir şeydir. Sadece caza ait tonlar ve enstrümanlar kullanarak bir parçayı yorumlamanın kaliteli bir iş yapmanın garantisi olduğunu düşünmek nafile bir çabadan ibaret olsa gerek. Ruh olarak yüzde sıfırı yakalamış Mehldau.

  Velhasılıkelam, there are two colours in my head.

Not: 16. Uluslararası İstanbul Caz Festivali – Brad Mehldau Trio @ 13 Temmuz
.

08 Temmuz, 2009

Omayra Sánchez

 

Omayra Sanchez

 

  13 Kasım 1985, Kolombiya. Nevado del Ruiz yanardağı püskürmeye başlıyor. Nevado del Ruiz’in eteklerinde bulunan Armero kasabasının nüfusu 28,700. Yanardağ 23,000’e yakın kişinin canını alıyor. 5,000 kişi çeşitli derecelerde yaralanıyor. Bu 23,000 kişiden biri de yukarıdaki güzel kız, Omayra Sánchez.

  Lavların üzerlerine geldiğini farkedip kaçmaya başlayan ve fakat kardeşini kurtarmak için durduktan sonra enkazın altında kalan ve ayakları sıkışan Omayra, tam 2 gün 3 gece yardım bekliyor. Bu arada bir çiftçi, olay yerine gelen fotoğrafçı Frank Fournier’e küçük bir kızın enkaz altında kaldığını söylüyor. Kızın yanına varan Fournier’in yapabileceği hiçbir şey yok. Kızın bilincinin zaman zaman gidip geldiğini belirten fotoğrafçı, bir ara Omayra’nın ona kendisini okula götürüp götüremeyeceğini sorduğunu söylüyor. Omayra okula geç kalmaktan korkuyor. Fournier onu uyanık tutmak için her yolu deniyor. Kurtarma için ihtiyaç duyulan ekipman zamanında gelmediği için Omayra 60 saatin sonunda ölüyor. Geriye kalan ise Frank Fournier’in ölümsüzleştirdiği bir bakış.


  Bağlantılar:

- Fournier’in açıklamaları

- Iconic Photos

- BBC

.

03 Temmuz, 2009

Dogma


  Kendinizi adadığınız bir şeyler mi var? Mevzubahis olduğunda tereddütsüz arkasında durup bayraktarlığını yaptığınız ya da ömrünüzü uğruna harcamayı göze aldığınız…

  Belki de kendinize bir saf belirlediniz ve yukarıdaki paragraftaki cümlelerin, karşı saftaki kara cahil fanatikler için geçerli olduğunu düşünüyorsunuz.


  "You are never dedicated to something you have complete confidence in. No one is fanatically shouting that the sun is going to rise tomorrow. They know it's going to rise tomorrow. When people are fanatically dedicated to political or religious faiths or any other kinds of dogma or goals, it's always because these dogmas or goals are in doubt."

Robert Pirsig, Zen And The Art Of Motorcycle Maintenance, part ii, chapter 13 (1974)


  “Tam olarak güven duyduğun bir şeye asla kendini adamazsın. Kimse bağnazca güneşin yarın tekrar doğacağını haykırmıyor. Güneşin yarın tekrar doğacağını biliyorlar. İnsanların politik veya dinsel inançlara veya herhangi diğer dogma ve hedeflere kendilerini bağnaz bir şekilde adamaları; bu dogma ve hedeflerin şüphe dolu olmasındandır.”

.

02 Temmuz, 2009

Topu Topu İnternet


     Wikipedia
    Sally 6/5/9 117 Sally 6/5/9 126


     Malatya, Kuluncak İlçe Halk Kütüphanesi
      kuluncak


  Bağlantılar:

- Kaynak
.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
Web Analytics