09 Şubat, 2012

Sanat için Harcadığınız Vakit ve Tarkovski Yanılgısı


  “Entel” sözcüğü kullanılarak dalga geçilen bir kişinin üzerine de konuşulduğu bir muhabbete mutlaka ortak olmuşsunuzdur. Bahis mevzusu olan kişiyle alay eden konuşmacı, bu sinir bozucu tasviri çoğunlukla çirkin bir gülümsemeyle devam ettirir. Entel tabiri yakıştırılan kişinin şapkası, sakalı yahut bakışları alay konusu olabilir. Böyle bir konuşmanın içeriğinin olmazsa olmazlarından biri Andrey Tarkovski’dir. Dalga geçilen kişi muhtemelen Tarkovski hayranıdır; öyle değilse bile bu ön kabulle hareket edilerek alay etmeye devam edilebilir.

  Hakkındaki bir paragraflık, üç beş cümlelik bir saptamanın bile utandırıcı olacağı bu şakacı kişiyi, bunun ve diğer hiçbir gönderinin konusu yapmayacağıma dair size söz verebilirim.

  Ancak başka bir konuyu açıklamak için bahsetmekten çekinmeyeceğim bir tipleme var ki bu kişiyi, yukarıda bahsi geçen sinir bozucu (muhtemelen erkek olan) alaycı insanın bir anlamda yansıması olarak görebiliriz.

  Sahiden de Tarkovski’nin birkaç filmini izlemiş olan bu ikinci tipleme ise, Tarkovski’nin eserlerini sıklıkla övmekte, ne önemli bir yönetmen olduğunu fırsat buldukça tekrarlamaktadır ve muhtemelen de Tarkovski’nin önemli bir adam olduğunun farkındadır. İkinci kişinin durumunu, klasik müzik dinlemek isteyen  ancak nereden başlayacağını bilmeyen, klasik müziğin kaliteli bir müzik türü olduğuna emin olan ve fakat tamamen insani ve sıradan nedenlerden dolayı o ana kadar buna zaman ayıramamış kişinin durumuna benzetebiliriz. Muhtemelen ikinci kişi de, müzik dinleyicisi kişinin durumunda olduğu gibi hayatının belirli bir dönemine kadar Tarkovski yahut Bergman izlemeye zaman ayıramamış fakat sabır göstererek çeşitli nedenlerle seçtiği filmlerin başına oturarak birkaç saatini bu aktiviteye ayırmıştır. Müzik dinleyicisi kişiyle ikinci kişinin ayrıldığı nokta ise, samimiyetlerinden ileri gelir. Müzik dinleyicisi, ara ara klasik müzik dinleyerek kendini sınamakta ve neleri sevebileceğini görmektedir. İkinci kişi de seçtiği filmleri izlemiş olmasına rağmen, bu andan itibaren konuyla cesaret ve özgüven dolu açıklamalar yapma hakkını kendinde görmeye başlamıştır.

Andrey Rublev’i yeniden izledim, betimlemelere yeniden hayran kaldım”, "Solyaris tam bir başyapıt”, “Ayna’daki sembollere ve gizli anlamlara dikkat ettin mi? Muhteşem!”

  Fakat ikinci kişi büyük bir yanılgı içindedir. Sanatçısını, yaratıcısını tanımadan, muğlak bazı kalıplar üzerinden hayran kalınan çoğu eser ve çalışmada olduğu gibi, sanatçının kastettiğinin tam tersini anlamıştır. Tarkovski özelinde olduğu gibi, yaşamının gençlik dönemlerinde açık olmayan bazı fikirlere sahip olsa da, sanatçının ölümünden yıllar sonra bu tip yanılgılara sahip olmak, kişinin tamamen zaman harcamaya yönelik bir aktivitede bulunduğunu gösterir.

  Güzel tek değildir. Klasik müziğe zaman ayırmamış bir kişi, sadece yerel-etnik müzikle, cazla, bağımsız müzikle yahut kaliteli herhangi bir melodiyle müzik ihtiyacını karşılıyor olabilir. Sinema için de benzer şeylerin geçerli olduğunu söyleyebiliriz. Yedinci Mühür’ü izlerken almadığınız bir hazzı Paris’te Gece Yarısı (2011) filmini izlerken alıyor olabilirsiniz. İkinci kişinin yaşadığı sorun ise, zamanını (vaktini) derinlemesine hissetmeyeceği bir sanatsal aktiviteyle “harcıyor” olmasıdır.

  Tarkovski örneğinden ilerlediğimiz için, yine bu örnekten devam edebileceğimi düşünüyorum. Yazının başında da değinilen, Tarkovski ve Tarkovski-semboller ilişkisi, tamamıyla bir yanılgıdan ibarettir. Sanatının şiirsel olarak tanımlanabileceğini söyleyen yönetmen, bir insanın sanata bakışını derinden etkileyebilecek kitabı Mühürlenmiş Zaman’da çokça vurguladığı gibi, sanatın kalbe hitap etmesi gerektiğini söylemiştir. Ona göre sanatta deneyselliğe yer yoktur. Bu yüzdendir ki Picasso’yu deneysel olarak ifade etmiş ve gerçek sanata hiçbir zaman ulaşamadığını düşündüğünü söylemiştir. Yine bu yüzdendir ki Tarkovski filmlerinde sürekli aranan alt metinler, semboller ve göndermeler aslında hiçbir zaman var olmamışlardır. Tarkovski’yi analiz süreci, film içinde karşılaşacağınız ve sembol olduğunu düşündüğünüz göndermelerle değil, sorgusuz sualsiz genel bir izleme ve zevk alma, alabilme meselesiyle bağdaşır.

  Tarkovski filminde ne görüyorsanız, var olan o kadardır. Gördükleriniz bir Tarkovski filmidir; var olduğunu düşündüğünüz semboller değil. Bu yüzden, Tarkovski’den alınan haz, bir kalp ve bir göz aracılığıyla gerçekleştirilir. Dolayısıyla hiç kimsenin, Ayna filminde kadın neden uçuyor diye bir soru sorma hakkı yoktur. Kadın sadece uçmaktadır. Ayna filminin ilk gösteriminden sonra eleştirmenlerin alt metinlere kafayı yorup filmi algılayamamalarının ve fakat temizlikçi bir kadının filmi sadece izleyip, hissettiklerini yönetmene söylemesi ve tam da yönetmenin anlatmak istediği gibi saf bir izleyişten bahsetmesi ve o salonda filmin kendisi için bir şeyler ifade ettiğini düşünen tek insan olması da yine aynı nedendendir.

  Yazıyı, ikinci bölümde bahsettiğim Tarkovski’nin sinemaya bakış açısıyla ilgili birkaç cümleyle, John Gianvito’nun hazırladığı ve Tarkovski’nin söyleşilerinin ana eksenini oluşturduğu Şiirsel Sinema: Andrey Tarkovski kitabından alıntılarla tamamlayacağım.

   Edebiyat ve tiyatrodaki dramatik gelişme ilkesine inanmıyorum. Bence bunun sinemanın özgün doğasıyla hiçbir ilgisi yok… Filmde insanın açıklaması gerekmez, daha ziyade izleyicilerin duygularını doğrudan etkilemesi gerekir. Düşünceleri ileri götüren, bu uyanan duygudur.

  (…) Deneyimlerinden anladım; bir filmdeki görüntülerin dışsal, duygusal kurgusu, yönetmenin kendi hatıralarına, onun kişisel deneyimiyle filmin dokusu arasındaki akrabalığa dayanıyorsa, film onu görenleri etkileyecek güçte oluyor.

  (…) Eiesenstein rahat rahat deney yapabiliyordu, çünkü o sıralarda sinema başlangıç aşamasındaydı, deney de izlenebilecek tek mümkün yoldu. Bugünse, yerleşik sinema gelenekleri dikkate alındığında, artık daha fazla deney yapmamak gerekiyor.  (Kaba taslaklar çizmemeli, eskiz karalamarıyla uğraşmamalı, önemli filmler yaratmalıdır.)

  (…) Gerçek bir sanatçı deney yapmaz ya da aramaz, bulur.

  (…) Bütün sanatlar entelektüeldir, ama bana göre, bütün sanatlar –hepsinden de fazla sinema- her şeyden önce duygusal olmalı ve kalbe hitap etmelidir.

   Bağlantılar:

- İşçi Kadının Tarkovski’ye Mektubu

- Bir Sineastın Portresi

- Tarkovski’ye Birkaç Mektup Daha

.

1 yorum:

  1. meğer ben de yanılgı içindeymişim, bunu bilmem iyi oldu, şimdiye kadar tarkovski filmlerinde şu basit amerikan düşünme-hisset mantığı haricinde bir yola sapmamalıydım... ama fazla da takmamalı, benim için çizilen yalnızca bir karikatür...

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
Web Analytics