Bu sabah The Criterion Collection’ın Facebook hesabından Cumartesi sabahı güzellemesi olarak aşağıdaki fotoğraf paylaşıldı. (Yazıyı okumaya başlamadan önce aşağıda paylaşacağım tüm dahiyane fikirlere gönülden katıldığımı söylemekle birlikte Criterion’ın gönderisinin yersiz olduğunu düşündüğümü ve Cumartesi yahut Pazar sabahı sevgilinizle sevişmenin Bresson ya da Tarkovski’nin sinema üzerine fikirlerini okumaktan daha heyecan verici olacağını söylemeliyim. En azından bu gönderiyi okumayı Pazartesi’ye bırakılabileceğinizi düşünüyorum.)
Büyük yönetmen Robert Bresson, bağlantılar kısmında adresini bulabileceğiniz ve benim de başka bir gönderide Türkçeye çevirip değineceğim röportajından alınmış ve Criterion’ın fotoğrafı üzerine not edilmiş bu cümlesinde “İnsanların bir filmi anlamadan önce hissetmelerini yeğlerim” diyordu.
Bu cümleyi okuyunca daha önce de paylaştığım bir mektup aklıma geldi. Bir işçi kadın, Andrey Tarkovski’nin Ayna (Zerkalo) filmini izledikten sonra hissettiklerini Tarkovski’ye bir mektup vasıtasıyla anlatıyordu. Kadının cümlelerini paylaşmadan önce, Tarkovski’nin bu mektubu Ayna’nın gösteriminden sonra film eleştirmenlerinin onlarca yorum yapıp çözmeye çalıştıkları filminin, bu işçi kadın tarafından nasıl tamamıyla ve sadelikle anlaşıldığının bir kanıtı olarak belirttiğini hatırlatmalıyım.
"Filminizi bir hafta içinde tam dört kez seyrettim. Sinemaya gitmekteki tek amacım, filmi seyretmek değildi. Birkaç saat olsun gerçekten yaşamak, hayatı, gerçek sanatçılar ve insanlarla paylaşmaktı isteğim... Her şeyi; bana acı veren, eksikliğini duyduğum, özlemini çektiğim her şeyi, beni bunaltan veya sevindiren, beni mahveden ya da bana yaşama gücü veren her şeyi filminizdeki bir aynadan izledim. Benim için ilk kez bir film gerçekliğin ta kendisi olmuştu. İşte tam da bu yüzden gidip gidip filmi seyrediyorum, çünkü onunla ve onda yaşamak istiyorum. "
Aşağıdaki fotoğrafı çeşitli sosyal platformlarda görmüş olma ihtimaliniz oldukça yüksek.
Bu fotoğraf yukarıdaki mektupta bahis mevzusu olan Ayna filminin bir sahnesinden ibaret. Andrey Tarkovski Mühürlenmiş Zaman isimli kitabında hissetmek konusu üzerinde insanlardan beklentisine karşılık yönetmenin bakış açısının nasıl olması gerektiğini dair fikirlerini (neredeyse Bresson’a cevap niteliği taşıdığını söyleyebileceğimiz bir şekilde) bu sahneyi kullanarak şu cümlelerle açıklıyor:
“…örneğin Ayna’daki kadın kahramanızımla Anatoli Solonizin tarafından canlandırılan meçhul adamın karşılaştığı sahnede, görünürde tesadüfen karşılaşan bu iki insan arasındaki bağı, adam görüntüden çıktıktan sonra da sürdürüp işlemek bizim açımızdan çok önemliydi. Bu adam giderken kadın kahramanımıza dönüp ‘anlamlı’ bir bakış fırlatsa her şey fazlasıyla belirgin tek boyutlu olur, yanlış bir anlam kazanırdı. Aklımıza tarladaki rüzgar sahnesi böyle geldi. Rüzgar o kadar ani çıkar ki meçhul adamın dikkatini çeker, onu o yöne bakmaya zorlar… Böyle durumlarda kimse yaratıcının elindeki kozları göremez, somut bir maksat peşinde olduğunu kimse kanıtlayamaz.
Seyirci, yönetmenin şu ya da bu yöntemi kullanmasına yol açan sebepleri bilmediği sürece perdede yansıtılan olayların, gözlemlerini perdeye aksettirerek yeniden üreten sanatçının ‘gözlemlediği’ hayatın gerçekliğine inanmaya hazırdır. Buna karşılık seyirci, yönetmenin amacını sezip o anda seyrettiği ‘anlatım’ eyleminin sanatçının neden gerçekleştirdiğini anlarsa, o zaman perdede gösterilen olaylara duygusal olarak katılmaktan hemen vazgeçer. Bunun yerine, tasarıyı ve onun nasıl gerçekleştirildiğini değerlendirmeye başlar. Kısacası, Mars’ın ünlü yayı gene döşekten dışarı fırlar; düşünce ve amaç fazla belirgindir çünkü.”
Bağlantılar:
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder