İlgili Gönderiler:
- Paris Ressamları #1 - Édouard Leon Cortès
Bağlantılar:
- Kaynak Galeri (Rehs)
.
İlgili Gönderiler:
- Paris Ressamları #1 - Édouard Leon Cortès
Bağlantılar:
- Kaynak Galeri (Rehs)
.
Dave Brubeck evvelki gün kalp yetmezliği yüzünden doksan iki yaşında öldü. Şubat ayında, Brubeck ile ilgili bir yazı yazmıştım, aynı yazıyı yeniden paylaşmamın uygun olacağını düşündüm.
Bobby Mcferrin ve Richard Bona’nın doğaçlama kaydından daha çok ilgimi çeken bir doğaçlama kaydı olup olmadığını düşünsem, bir anda verebileceğim tek cevap Dave Brubeck ile ilgili olacaktır.
Yazının altındaki video kaydı oldukça eski ve ünlüdür. Moskova Konservatuvar’ındaki performansının sonunda bir Rus melodisi üzerine doğaçlama yapıp yapamayacağı sorulan Dave Brubeck, Ei Ukhnem (The Song of the Volga Boatmen) üzerine bir doğaçlama yapmaya başlamış ve bir süre sonra genç bir adam ona katılmıştır.
Videoyu izleyince mutlu olacaksınız, buna eminim. Bunun birinci nedeni, caz piyanisti Dave Brubeck’in güzel bir adam olmasıdır. Bazı güzel insanların gülüşleri güzeldir. Bu yüzden çokça düşünmeden, “videoyu izleyince mutlu olacak olmamın ilk sebebi Dave Brubeck’in güzel bir insan olmasıdır” diyebilirsiniz. İkinci neden, harika bir müzik dinleyecek olmanızdır. Üçüncü neden, doğaçlama yapılan bu müziğin doğaçlama katılımcılarla devam ettirilmesidir. Dördüncü ve son neden ise videoda göreceğiniz herkesin mutlu olmasıdır.
İzleyiciler, sanatçılar, görevliler; hemen hepsi parlak, temiz ve mutludur. Fakat bu videoyu izleyen sizlerin öyle olmadığınızı düşünüyorum, sanıyorum. Sizin, çocuklarınızın, sevgililerinizin, dostlarınızın, annenizin ve babanızın videodaki insanlar kadar temiz, güzel ve mutlu görünmemesinin iki sebebi varsa, bunlardan biri sizin elinizde olmayabilir. Bu ilk sebebi; “o dönem başka bir dönemdir” tespitiyle geçiştirebilirsiniz. “Eskiden insanlar daha mutluymuş” cümlesiyle ifade edebileceğiniz bir açıklama makul görünecektir bu ilk sebep için. Fakat ikinci sebebin sizin elinizde olduğu çok açıktır ve artık maalesef değiştirme imkanınız yoktur. Siz ve aileniz, daha sonraları ‘hayat mücadelesi’ diyerek işin içinden çıkabileceğiniz bir hayatı yaşamışsınızdır, yaşıyorsunuzdur. Bu düşünceye göre, hayatta sevmekten ve sevişmekten, güzel bir içki içmekten ve mutlu bir anı yaşamak için yapılacak fedakarlıklardan, kaybettiğiniz bir insanın mezarında onunla olan anılarınızı hatırlamak için kendinizi zorlamanızdan daha önemli şeyler vardır. Birlik olunca kendinizi güçlü hissetmeniz bir sorun değildir. Sorun, yalnız kalınca kendinizi zayıf hissetmenizdir. Siz, ailenizin bir ferdi, camianızın bir üyesi, iş kolunuzun bir uzantısı ve arkadaş grubunuzun bir üyesisinizdir. Ancak yalnız kaldığınızda –kendinize itiraf etmeseniz de- bir korkaksınızdır. Hayır; okumamış, bir şeyler üzerine düşünmemiş, iyi bir film izlemeyip iyi müzik dinlememiş olmanız mutlu olmanıza ve güzel gülmenize engel değildir. Ancak buna ‘zevkler ve renkler tartışılmaz’ şeklinde bir bahane bulmanız ve kendinizi değiştirmeniz gerektiğine inanmanıza rağmen ölene kadar bunu umursamamış olmanız, güzel gülmenize, mutlu olmanıza ve gözükmenize engeldir.
‘Hayat mücadelenize’ devam edin ve üzülmeyin; belki öldükten sonra sizi mutlu edecek bir şeylerle karşılaşırsınız.
Bağlantılar:
.
Her fotoğrafında onlarca düş kurabileceğiniz ve fotoğraflarının her köşesinde binbir çeşit insan ve hayat yaratabileceğiniz bu projenin adı 100 Abandoned Houses. Kevin Bauman’ın, ABD’nin Detroit şehri çevresindeki terk edilmiş evleri konu edinen bu projesi, bir fotoğraftan yahut resimden yeni dünyalar yaratmayı becerebilen hayalperestler için hazine niteliğinde görülebilir.
Bağlantılar:
- Google Art Project’ten Seçmeler #1 – Dans la Serre
Aşağıdaki resim (Genç Bacchus), 441 yıl önce bugün (29 Eylül 1571) Milano’da doğan büyük ressam Michelangelo Merisi da Caravaggio’nun Floransa’daki Uffizi Galerisi’nde bulunan eserlerinden biridir.
İlk kez 1922 yılında tuvali temizleyen bir görevli tarafından fark edilen şarap şişesinin üzerindeki Michelangelo otoportresi, sonraki dönemlerde gerçekleştirilen kötü restorasyon çalışmaları yüzünden gözle görülemez hale gelmiştir. O dönemden bu yana üzerine konuşulan bu silüet 2009 yılında gelişmiş bilimsel tekniklerle tamamen ortaya çıkarılmış ve kanıtlanmıştır.
.
- Hürriyet, 1980 Ansiklopedik Yıllığı #1 - #2 - #3
- Hürriyet, 1980 Ansiklopedik Yıllığı Merhaba 21. Yüzyıl #1 - Merhaba 21. Yüzyıl #2
Kronolojik yurt ve dünya olayları, geçen yılın içte ve dışta en önemli 10 olayı, Türkiye Cumhuriyeti cumhurbaşkanlarının ve başbakanlarının biyografileri, geçen yılın sanat olayları, son 10 yılda dünyadaki en önemli gelişmeler, sağlık bilgileri, dünyadaki dinler, 21. yüzyıl dünyası, enerji, ekonomik ve dünya hareketlerinin incelenmesi ve tarihi, coğrafi konuları içeren binlerce bilgi…
Fiyatı: 100 LİRA
Bu gönderi, otuz üç yıllık bir kitaptan kayda geçirdiğim gönderilerin altıncısı olan, Hürriyet’in gözünden 1979’da dünyadaki ve Türkiye’deki sanat olaylarının özetlendiği yazıyı içerir.
1979’DA TÜRK SİNEMASI…
1979’da Türk sineması için olumlu bir yıl geçirdi denemez. Çevrilen film sayısında azalma oldu. Ekonomik bunalım, Türk sinemasına da yansıdı. Sanatsal düzeyde de düşüklük görüldü. Sinema salonlarında yabancı film gelirleri artarken, yerli filmlerde azalma oldu.
Filmlerin ve film senaryolarının denetlenmesi hakkındaki tüzük, 23 Ağustos 1979 tarihli Resmi Gazete’de yayınlandı. Tüzüğün tek olumlu yanının 16 yaş sınırlamasını getirerek küçüklerin seks ve şiddet sahnelerini görmelerinin engellenmesi olduğu belirtildi.
- Antalya’da düzenlenen 16. Ulusal Altın Portakal Film Yarışması yarım kaldı. Bunun nedeni yarışmaya katılacak üç filmin Ankara Merkez Film Denetleme Kurulu (sansür) tarafından yasaklanmasıydı: Yolcular (Yavuz Pağda), Demir Yol (Yavuz Özkan), Yusuf ile Kenan (Ömer Kavur). Olay, şenlik yürütme kurulu ile yönetmen ve yapımcıların tepkileriyle karşılandı. Birlikte alınan kararla yarışma 1980 yılına ertelendi.
- İsviçre’de yapılan “32. Locarno Film Festivali”nde birincilik ödülü Altın Leopar’ı Sürü (Zeki Ökten) filmi kazandı. Türk sineması açısından yılın en önemli olayı buydu. Aynı festivalde en iyi kadın oyuncu ödülü ise Melike Demirağ (Sürü) ile alman oyuncu Rebecca Horn arasında paylaştırıldı.
1979’DA TÜRK EDEBİYATI
1979 Türk edebiyatı açısından parlak, atılımlarla dolu bir yıl oldu diyemeyiz. Kitabın hammeddesi olan kağıdın yokluğu kitap ve yayıncılık ortamında sıkıntılı bir geçmesine neden oldu. Kağıt darboğazı ve bunun doğal sonucu olarak da az kitap yayınlanabilmesi edebiyat ortamımızda şu aksaklıkları yarattı. Yayınevleri kitap yatırımlarını çok satan kitaplara yönelttiler. Ya çok satan eski ustaların kitaplarını yayınladılar ya da satış şansının kesin olduğu bilinen çeviri romanları. Bütün bu düşünceler arasında gene de yeni yazarlar 1979 yılında da göründüler. Ama kağıt darlığı yüzünden yeni yazarların çalışmaları gün ışığına çıkamadı. Ayrıca ikinci baskılardan da yayınevlerimiz kaçındı, ikinci baskıların satış oranının daha yavaş ve düşük olduğu gerçeği onları bu tür bir programa zorunlu olarak itti.
Türkiye’de ödüller arasında iki kalabalık grubu, Türk Dil Kurumu ile Sedat Simavi Vakfı Ödülleri oluşturuyor. Türk Dil Kurumu’nun bütün ödülleri edebiyat türlerine ilişkin olduğundan bu kurumun ödüllerinden söz edelim.
Roman dalında TDK ödülünü kazanan Güven Turan’ın Dalyan’ı bir yabancı kızla bir Türk erkeği arasındaki ilişkiyi zaman zaman erotik bir uslupla yansıtıyordu. Necati Göngör’ün Sevgi Ekmektir hikayeler toplamı ise Güneydoğu Anadolu’nun yaşaından gerçekçi kesitler getiriyordu. Oranın yerel havasını başarıyla veriyordu. Şiir ödülünü alan İlhan Berk’in Kül’ü şiire adanmış bir ömrün bütün çabasını değerlendirme olarak açıklanabilirdi. Berk, bu kitabında doğanın şiirini yazmakla kalmamış, aynı zamanda tanıdığı kişilerin de mısra ile portrelerini çizmişti. Deneme dalındaki ödülü Ferit Edgünün Ders Notları kazanırken, romancı, hikayeci ve şair olan Edgü’nün sanatını oluşturan kaynakları sergilemesi açısından değerlendirilmişti. Edgü, okuduklarını nasıl özümlediğini, sanatçı kişiliği içinde nasıl yeniden yoğurduğunu bu Ders Notları’nda sergiliyordu. Nazım Hikmeti’in şiiri ile eleştiri ödülünde başarılı görülen Afşar Timuçin, bir çok kimsenin yaptığı gibi Nazım Hikmet’in şiirini arka plana alıp öne yaşamını öne çıkarmayarak gerçek bir edebiyat incelemesi ortaya koyuyordu. Şairi, yaşam mücadelesi ile değil edebiyat değeri ile okurlara tanıtmak istiyordu.
1979’DA DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SANAT OLAYLARI
1979 yılında dünya sanat olaylarının genel bir görünümünün saptanması gerekince, ilgimizi çeken sanat etkinlikleri arasında Paris’in günümüzde de öncülüğünü sürdürdüğünü görüyoruz. Geçen yüzyıldan beri önemli kültür hareketlerinin ve sanat akımlarının kaynağı olan Paris, müzeleri, galerileri, dünyanın dört bucağından kopup gelmiş sanatçıları ve sanatı yaşayan bir olay durumuna getirmesiyle yalnız Fransa’nın değil sanat yaşamının da hâlâ en canlı, en devingen bir başkenti durumunda. Bir sanatçının ya da bir dönemin yapıtlarını bütünüyle değerlendirmek, “olay” durumuna dönüştürmek açısından toplu sergilerin yıldönümlerinin önemi yadsınamaz. Bu bakımdan geçen yıl Paris’te düzenlenen iki Picasso sergisini 179’un en önemli sanat olayı sayabiliriz. Mart ayında Marais Kültür Merkezi’nde açılan ilk Picasso sergisinde , ünlü sanatçının 1970/72 arasında gerçekleştirdiği 156 gravür ile bu çalışmalar arasında yaptığı 97 taslak yer almıştı. Jacqueline ve Maurice Guillaud’nun birlikte düzenlediği bu serginin en önemli özelliği Picasso’nun gravür çalışmalarını ilk taslaktan son biçimini alıncaya değin izleme olanağı sağlamasıydı.
---
Beaubourg’da Belçikalı gerçeküstücü ressam Rene Magritte üç ay boyunca sergilenirken, 18. yüzyılın Fransız natürmort ustası Jean – Baptiste Chardin (1699-1799)’in ölümünün 200. yıldönümü dolayısıyla Grand Palais’de düzenlenen sergisi de geniş bir ilgi topladı. Açılışını Fransa Cumhurbaşkanı Giscard d’Estaing’in yaptığı dünyanın çeşitli koleksiyonlarından derlenen sergide Chardin’in 140 resim, pastel ve deseni yer alıyordu.
1979 yılının son günlerinde Paris’te Pompidou Kültür Merkezi’nde açılan ve 1980 Nisan’ına değin sürecek Salvador Dali toplu sergisi de bugünlerin önemli sanat olaylarından biridir. 1904 yılında İspanya’nın Figueras kentinde doğan ve 1928’de Paris’e, 1940’da ABD’ye yerleşen Dali, gösteriye düşkün davranışlarıyla dünyada ün kazandı. Resimlerinde sinema yöntemine benzer etkiler oluşturan ve us dışı, şaşırtıcı görüntülerle gerçeküstücü akımı psikanaliz doğrultusunda geliştiren Dali, yayınladığı “Us Dışının Fethi” (1930/35). “Salvador Dali’nin Gizli Yaşamı” (1942). “Nasıl Dali Olunur” (1977) adlı kitaplarıyla da büyük ilgi uyandırdı. Paris’teki retrospektif sergisinin de aynı ilgiyi toplayacağı çok açık..
ABD’de New York’un güzelleştirilmesi ve çevre düzenlenmesi yolunda geçen yıl girişilen sanatsal çalışmaları da burada sayabiliriz. İstasyonlarda büyük ışıklandırmalarla yapılan sanat gösterileri, Times alanında yere sesler çıkaran ıskaralar döşenerek heykeller dikilmesi, bu arada kentin ağaçlandırılmasına sanatçıların da katılmasıyla bir estetik ve beğeni düzeyinin günlük yaşamla bütünleştirilmesi gözetiliyor.
Komşumuz Irak’ın başkenti Bağdat’da geçen yaz aylarında düzenlenen ve Mezapotamya’da gelişen tüm eski uygarlıkları kapsayan sergi de yılın önemli olayları arasındaydı. M.Ö. 5000- M.Ö. 3000 yıllarında oluşan Sümer sanatının örnekleri, Ur, Uruk Eridu kazılarından çıkmış yüzlerce heykelçik, tanrı ve tanrıça heykelleri ile mühürler ve altın işlemeciliğinin seçkin örneği olan takılar sergide çok ilgi çekmişti.
.
Child Labor & Lewis Hine, a set by The Library of Congress on Flickr.
ABD Kongre Kütüphanesi'nin Flickr hesabına henüz eklenen bu fotoğraf seti, Amerikalı fotoğrafçı ve toplum bilimci Lewis Hine'ın Çocuk İşçiler isimli serisinden örnekleri içeriyor.
Yirminci yüzyılın ilk yarısında işçiler, göçmenler ve çocuklarla ilgili kayda geçirdiği fotoğraflarla bilinen Hine, çocuk işçilerle ilgili örneklerini gördüğünüz eserlerin çoğunu 1908 yılında Ulusal Çocuk İşçiler Komitesi fotoğrafçısı olduktan ortaya çıkarmıştır. Detayları, fotoğrafların kendi sayfalarında bulabilirsiniz.
.