Gülmekten imtina eden, gülmeyi bilmeyen, ara sıra da anlamsız ve uzun uzun gülmeyen; “hayat ciddi bir müessese, şu an gülemem üzgünüm” diyerek kişiyi mutsuz eden, gideceği yere ana cadde üzerindeki kaldırımdan, kati adımlarla, kalçasını oynatmadan “ödevim, sınavım, işim, çocuğum, ülkem, dinim, itikadım…” diye diye ilerleyen, konuşurken vücudunun kıvrımlarının ayırdına varamadığınız, her an bir belanın onları bulduğunu, mutsuz olmak için bir sürü sebebin olduğunu düşünen, böyle sebeplerin olmaması durumunda da bunları yaratmaktan çekinmeyen, çokça köşeye sıkışınca da tanrıya sığınıp bu –var olmayan- zor günlerin geçeceğini düşünen insanlardan, onlara bir şekilde bağlanmadan önce kurtulabilirsek, ileride bir gün ağzınızdan en içten şekilde, ta ciğerlerinizin en ücra köşesinden gelen bir nefesle çıkacak olan öff’ten kaçınmış oluruz. O öff’ü hafife almayın; kısacık ömrümüzün boşa geçen yıllarının imzasıdır. Artık bunu ne anlayabiliriz, ne de itiraf edebiliriz.
.