(İlk yazı…)
1970 yılında çektiği Ben Askerdim (Byłem żołnierzem 1970) filmi, savaşta görme kabiliyetini yitirmiş askerlerle yapılan röportajları içeriyordu. Bir sonraki yıl yönettiği ve kendisinin de en politik filmi olarak nitelendirdiği 1970 yılındaki bir işçi grevini konu alan filmi İşçiler ’71 (Robotnicy '71) ise sansürlenerek gösterime girebildi. Bu film, ülkenin çeşitli yörelerinden umutlarını ve amaçlarını yitirmiş işçilerle yapılmış röportajları içeriyordu.
1971 yılında Fabrika (Fabryka) filmini çeken Kieslowski’nin belgeselcilikten film yapımcılığına geçişi aniden olmadı. 1973 yılında ilk profesyonel filmi Yaya Altgeçidi’nde (Przejscie podziemme), Öldürme Üzerine Kısa Bir Film, Veronique’in Çifte Yaşamı, Mavi gibi başyapıtlarında da birlikte olacağı görüntü yönetmeni Slawomir Idziak ile ilk kez ortak bir çalışma içinde bulundu. İlk ses getiren filmi ise 1975 yılında bir Polonya televizyonu için çektiği Personel (Personel 1975) oldu. Devlet tarafından işletilen bir tiyatroda kostümcü olarak görev yapan bir genci ve onun haksız yere işten atılan arkadaşıyla işi arasında bir tercih yapmasını konu alan ve Mannheim Film Festivali’nde ödül aldığı filmi Personel’den bir yıl sonra çektiği filmi Yara (Blizna 1976), bir kasabada kurulan fabrikaya halkın karşı çıkmasını ve orman katliamını konu aldı. Sosyal gerçekçiliğin ele alındığı bu iki filmden Yara hakkında olumlu görüşlerinin olmadığını belirten Kieslowski, filmden memnun kalmadığını da belirtti.
Yönetmenin uluslararası anlamda ilk ilgi çeken filmi ise Amatör’dü (Amator 1979). Moskova Film Festivali’nde büyük ödülü kazanan hiciv niteliğindeki bu çalışmasında, sekiz milimetre kamerasına olan takıntısı yüzünden evliliğini ve işini tehlikeye atan bir adamı konu alan yönetmen, 1980 yılında ise belgesel niteliğinde bir diğer çalışması İstasyon’u (Dworzec 1980) çekti. 1980 Ağustos’unda, Polonya’da Lech Walesa önderliğinde başlayan işçi hareketi Solidarnosc’un (Dayanışma Hareketi) başarılı olmasıyla muhalifler için de büyük toleransların sağlandığı bir dönem başladı. Kieslowski’nin nispeten özgürlüklerin bulunduğu bu rahat dönemde çektiği, Polonya’nın komünist rejimini eleştiren Kör Talih (Przypadek 1981) filminde ise, Varşova trenine yetişmeye çalışan Witek isimli tıp öğrencisi bir gencin üç farklı sonla biten hikayesi anlatıldı. Bunlardan ilki, treni yakaladığı ve Parti üyesi olduğu son; ikincisi treni kaçırıp polis memuruyla çarpıştığı ve kamu görevi yapmak zorunda bırakılarak Solidarnosc hareketine katıldığı son; ve üçüncüsü de treni kaçırdığı ve polis memuruyla çarpışmadığı, başka bir tıp öğrencisiyle evlenerek apolitik kaldığı sondu.
1981 Aralık’ında Komünist yönetim tarafından Polonya’da sıkıyönetim ilan edildi ve birçok kişi tutuklandı. Birçok film yapımcısı ve oyuncu Parti’ye bağlılıklarını ifade etmeleri için çağrıldı ve devlet tarafından yönetilen televizyon için bazı işler yapmaları istendi. Kieslowski bu dönemde, gelir getirmesi için taksi şoförü olmaya çalıştıysa da bu konuda başarılı olamadı. Annesini de o yıl bir trafik kazasında yitiren yönetmen, bir süre ara verdiği film çekimine 1984 yılında Son Yok (Bez Konca 1984) ile devam etti. Bu film daha sonraları beraber büyük işler çıkaracakları senarist Krzysztof Marek Piesiewicz ve müzisyen Zbigniew Preisner ile ilk ortak çalışmaları oldu. Preisner, bu filmden önce sadece Weather Forecast isimli filmin müziklerini yaratmıştı. Preisner ile sonraları da ortak birçok çalışmada yer alacak olan Kieslowski, Piesiewicz ile ise kariyeri boyunca beraber çalıştı. Son Yok, Gdansk Müdaafası’nda önemli işler yapmış bir kahramanın bir otomobil kazasında öldükten sonra ruhunun karısını izlemeye başlamasını konu aldı.
Sıkıyönetim, Polonya genelinde hafifledikçe, Kieslowski’nin filmleri de politikayı daha az konu alan filmler olmaya başlamıştı. O ise bu konu hakkında, “Hayatın anlamı nedir? Sabah neden uyanırız? gibi sorular var olmaya devam ettikçe komünist ya da kapitalist bir ülkede yaşamanın bir farkı yoktur” demişti.
Piesiewicz ile en önemli ortak çalışmalarından biri olan ve On Emir’i konu alan Dekalog (Dekalog 1988) serisi şu başlıklardan oluştu:
- Senin Tanrı’n benim, Başka Tanrı’n yoktur.
- Tanrı’nın ismini boş yere ağzına almayacaksın
- Altı gün çalışacaksın, bir gün dinleneceksin
- Anne ve babana saygılı olacaksın
- Öldürmeyeceksin
- Zina etmeyeceksin
- Çalmayacaksın
- Yalana şahitlik yapmayacaksın
- Komşunun evine göz dikmeyeceksin
- Komşunun karısına, kölesine, hiçbir şeyine tamah etmeyeceksin.
Dekalog serisi Polonya televizyonu için çekilmiş bu on kısa filmden oluşan ve bir yıldan az bir zamanda çekilip Kieslowski sinemasının en büyük örneklerinden biri haline gelen bu seriden iki kısa filmin uzun metraj olarak da çekilmesine karar verildi. Bunlar “öldürmemek” ve “zina etmemek” emirleriyle ilgili olan filmlerdi: Öldürme Üzerine Kısa Bir Film (Krótki film o zabijaniu 1988) ve Aşk Üzerine Kısa Bir Film (Krótki film o miłości 1988). Dekalog filmleri, sıkı dramatik örgüsü ve iyi işlenmiş karakterleriyle Kieslowski’ye uluslararası camiada büyük ün kazandırdı. Bu serinin herhangi bir filminde gözüken ana karakterler, başka bir filmde ise figüran rollerinde yer aldılar. Dekalog’da, aynı bölgede yaşayan, aslında birbirine çok yakın olan insanları çeşitli hikayelerini anlatmaktaydı.
Berlin Duvarı’nın 1989 yılında yıkılmasıyla, demokrasinin tekrar inşa edildiği Polonya’da Kieslowski, giderek büyüyen beynelmilel ününün avantajını kullanmaya başlamıştı. Yönetmen, 1991 yılında çektiği Veronique’in Çifte Yaşamı’nda (La Double vie de Véronique/Podwójne życie Weroniki 1991) ise, Irene Jacob tarafından canlandırılan iki ruh ikizi karakterin, Weronika ve Veronique’in Varşova sokaklarındaki karşılaşma ihtimallerini işledi. Son Yok filminde ve Dekalog serilerinde de birçok kadın başkaraktere yer veren Kieslowski, Çifte Yaşam’da daha çok feminist bir vurgu yaptı.
Kieslowski’nin son üç filmi ise bir üçlemenin parçalarıydı. Mavi, Beyaz, Kırmızı: Üç Renk (Trzy kolory: Biały, Blanc, Rouge 1993-1994). Renklerini Fransız Devrimi’nin ilkelerinden ve Fransız bayrağının renklerinden alan ve özgürlük, eşitlik ve kardeşliği işleyen bu üç film de, yalnızlığı ve sevgiyi konu aldı. Venedik Film Festivali’nden Altın Aslan, Berlin Film Festivali’nden Gümüş Ayı ve üç Akademi ödülü adaylığıyla dönen Üç Renk, Kieslowski’nin bireysel hayata, şans ve kaderin paradokslarına ve ideal ilişkiye olan vurgusuydu.
Kırmızı’dan (Rouge) sonra, 52 yaşında emekliliğini açıklayan ve “Aktif olarak film yapımında bulunduğunuzda planlar yapmak, para bulmak ve soruları cevaplamak zorundasınızdır. Emekli olduğunuzda ise bunları hiçbirini yapmazsınız” diyen büyük yönetmen, 13 Mart 1996’da Varşova’daki bir bypass operasyonu sırasında aniden hayata gözlerini yumdu.
Hiçbir zaman ulaşamayacağını söylediği o noktaya ulaştığını kendine bile itiraf edemeyecek kadar aniden belki de…
Bağlantılar:
- İlgili Yazılar: Urzad – A Propos of the Wet Snow
Przypadek – A Propos of the Wet Snow
Krótki film o zabijaniu – A Propos of the Wet Snow
- Kieslowski - Senses of Cinema
- Kieslowski on Kieslowski: Danusia Stok
.
Kieslowski yazılarını da atlamışım ve geç de olsa bir teşekkür borçluyum.
YanıtlaSilBir vakitler İstanbul Festivalinde gördüğümden beri "Öldürme Üzerine Kısa Bir Film" unutamadığım filmlerdendir.
Daha o zaman Üç Renk 'ler çekilmemişti...
Benim de en sevdiğim filmlerdendir Öldürme emrini konu alan.
YanıtlaSilDaha o zaman Üç Renk çekilmemişti deyip 3 nokta koymuşsunuz çok içten, ah ah ne günlerdi der gibi, kaçmadı gözümden.
Bu kadar açık ifade etmeye cesaret edememiştim. Tam da buydu! :)
YanıtlaSil