31 Mart, 2009

Við spilum endalaust


    Yaşadıkları dönemde; Hemingway, Rimbaud, Gide, Cezanne, Picasso ve Yahya Kemal’in  müdavimi olduğu pahalı bir restoran: la Closerie des Lilas. Seçkin müşteriler ve anlamadıkları bir dil; on metrekare bir alan ve Sigur Ros.

Vid Spilum Endalaust: We Play Endlessly


   Bağlantılar:

- Sözler: Vid Spilum Endalaust (İngilizce Çeviri)

- Kaynak: La Blogotheque

- Café: La Closerie des Lilas

- Albüm: Með suð í eyrum við spilum endalaust

.

27 Mart, 2009

Foklarla İlgili Bir Anımı Anlatmak İstiyorum


   “Kanada'da her yıl kanlı görüntülere sahne olan fok avı, protestolara rağmen başladı. Bu yıl 338 bin fok avlamalarına izin verilen avcılar, ilk iki günde 20 bine yakın hayvan avladılar.”

Deutsche Welle

    Haydi yiğitler…

    Biiiiir…
    *animalrescue.typepad.com

    İkiiiii…
    
*community.freespeech.org

       Oleey.
     
 *www.mypointis.net

  Bununla da kalmıyor, günün anlam ve önemine binaen oyun da hediye ediyorum yerli bir siteden; >>>The Seal Hunter<<<. (Utanmadan açıklama koymuşlar bir de.)
.

25 Mart, 2009

Şeytani Öneri


   Hepimizin şeytani sayılabilecek düşünceleri olur değil mi zaman zaman? Bu da Prokofiev’inki.  Piyano titremeye başlamadan önce Diablo’nun seslerini duyabileceğiniz, bir öneri…  
     
     Suggestion Diabolique *

         

    *Sviatoslav Richter - Suggestion Diabolique, Sergei Prokofiev Op. 4, No. 4 , 1961

NOT= RSS okuyucusu kullananların kaydı dinlemek için siteye girmeleri gerekmektedir. 
.

Black & White


   Kırkpınar Yağlı Güreşleri’nden bir enstantane. Mustafa Bey’in 1x.com sitesindeki tek çalışması. Uzun süredir takip ettiğim bu sitede gördüğüm en iyi çalışmalardan biri bana göre. Kendisine, bu fotoğrafı yazıda kullanmama izin verdiği için teşekkür ederim.

   Site: Onexposure

   Sanatçı: Mustafa İncel


Black & White by Mincel
 Fotoğrafçının Notu:  This photo was taken during the opening ceremony of Kirkpinar Oil Wrestling in Turkey. It was interesting to see an albino among those brunets.

.

23 Mart, 2009

Galeri: Michelangelo Merisi da Caravaggio


   Tarayıcınızı* açarak  http://www.caravaggio.rai.it/eng/demo.htm  adresine gittiğinizde, bir galeriyle karşılaşacaksınız. Başlık,  Tutta l’opera del Caravaggio: Caravaggio’nun Tüm Eserleri. Sol tarafta iki seçenek, Oda 1 ve Oda 2 (Room 1, Room 2). Tam karşınızda bir galeri; fareyi sol tuşuna basılı tutup oynatarak Caravaggio’nun çalışmaları arasında gezebileceğiniz türden. İstediğiniz resme tıklıyorsunuz ve Galeri (The Exhibition) başlığı altından, Eserler (Works) başlığına gidiyorsunuz. Seçtiğiniz resmin yüksek çözünürlüklü bir versiyonu karşınızda. Yüksek çözünürlüğü şöyle açıklayayım: Çok yüksek, çok çok yüksek. Aşağıda resme yakınlaşmak için bazı seçenekler var. Yakınlaşmayı şöyle açıklayayım: Çok yakın, çok çok yakın. Tüm çalışmaları delicesine inceledikten sonra menüden, Life (hayatı) ve Perspective bölümlerini de inceleyerek siteden çıkış yapıyorsunuz. Sonra oturup düşünüyorsunuz: Kimler aya kimler yaya.

  Görüyorum ki içinizden bazıları bunları yapmadı. Peki, zorla o zaman. Bu siteye en çok gelinen arama üzerinden (“Davut ve Golyat”) hareketle bir resim koyayım.

Golyat’a hiç olmadığınız kadar yakınsınız artık. Haydi şimdi de tembeller düşünüyor: Eloğlu aya?

golyat - caravaggio galeri 

* Tarayıcı dediğim Opera’dan başkası değil tabii ki. Küserim yoksa.


   Bağlantılar:

- Caravaggio.rai.it

- Nereden?

- İlgili Yazılar  1

.

21 Mart, 2009

Rebi'


Fuzulî

.

19 Mart, 2009

Kırmızı Balon ve Kırmızı Balonun Yolculuğu #2


  Atilla Dorsay
“İşte son derece kendine özgü bir film. Sevenler çok sevecek, sevmeyenler ise nefret edecek… Hou, Fransız belgecisi Albert Lamorisse'in 1955 yılındaki ünlü belgeseli Kırmızı Balon'u anmak istemiş. Film boyunca Paris göklerinde dolaşan o balon, bunu simgeliyor.”

   Uğur Vardan
“Albert Lamorisse’in 1956 yapımı kısa filmi ‘Kırmızı Balon’a 2000’lerden selam sarkıtmayı yeğleyen Hou Hsiao Hsien, kendi balonunu minik oğlu Simon’la birlikte ayakta durma mücadelesi veren Suzanne’ın hayatının etrafında dolaştırıyor.”

   Sevin Okyay
“Yönetmen, filmi serbestçe uyarladığını söylüyor, gerçekten öyle. Küçüklüğümüzün en büyük kahramanlarından kırmızı balonun (özgürlükçü, asi bir şey) dönüşü de, Simon'la ilişkisi de bizi mutlu etti. Bir film bu kadar farklı uyarlanıp, orijinale bu kadar mı ruhen sadık olur?”

   Defne Alphan
“…Albert Lamorisse’in 1956 yapımı kısa metraj filmi Kırmızı Balon’dan esinlenilerek yapıldı…Filmde, Paris sokaklarında, küçük bir çoçuğun peşinden giden kırmızı bir balonun tanıklık ettiği yaşamları görüyoruz.”

  le voyage du ballon rouge
   Başlıkta ismini zikrettiğim ikinci  film; Kırmızı Balonun Yolculuğu (Le Voyage du Ballon Rouge) ile, bir önceki yazıda bahsettiğim Kırmızı Balon filmine selam edilmiş. Öyle diyorlar. Bakmayın öyle, ben de şaşırdım…

   Küçük bir kukla tiyatrosunda seslendirme yapan bir kadın (Juliette Binoche), onun çocuğu, kırmızı bir balon ve çocuğunun Asyalı bakıcısı etrafında dönen bir hikayeye sahip bu filmin fragmanını alt bölümdeki videodan izleyebilirsiniz.

    Hsiao-hsien Hou’nun yönettiği 2007 yapımı bu film hakkında -Türkiye’de vizyona girdiği Mayıs (2008) ayında- ne tür yorumlar yapıldığını merak ettim ve bu yazıyı yazmadan önce ufak çaplı bir araştırma yaptım.

   Atilla Dorsay, “film boyunca göklerde dolaşan o balon, bunu simgeliyor” demiş ve çok iyi etmiş. Bu filmi izledikten sonra size bu türden bir uyarı yapılmadığı sürece (“bak bu balon o balon”) bunu anlamanızın imkanı yok çünkü. Yukarıdaki yorumları okuduktan sonra tüm bu eleştirmenlerin filmi izlemeden yorum yaptığını düşündüm ve sanırım bu düşüncemde haklıyım. Aksi takdirde Hou’nun balonunu izledikten sonra bu minvalde yorum yapmak imkansız gerçekten.

   Öncelikle Lamorisse’nin Kırmızı Balon’unda başrollerde bir çocuk ve bir kırmızı balon vardı. Bu filmin başrollerinde ise Juliette Binoche, birkaç kukla ve bir yemek masası var. Lamorisse’nin filmi, basit hikayesi ve yapısına rağmen izleyiciye geniş ufuklar sunuyordu. Hou’nun filmi ise dar bir çerçevenin içinde sıkışmış gibi ve Julietti Binoche’nin oyunculuğu üzerinden işi götürmeye çalışıyor (kuklaları seslendirdiği sahnelerin bazılarında Binoche’nin sesi de katlanılmaz geldi ayrıca).

   Bu filmi, Lamorisse’nin filmine ithafen çekildiğini düşünerek izleyince büyük hayal kırıklığına uğradım. Bu önyargıyla seyre başlamasaydım, belki de daha olumlu şeyler yazacaktım hakkında, bilemiyorum. Hou’nun Lamorisse’ye selam durması; bir film yapıp adını kırmızı balon koyması, araya da nadiren gözüken bir balon ve güzel bir çocuğu kaynaştırmasından ibaretse, ona lafım yok. Ancak Milliyet Gazetesi yazarı, Defne Alphan hanımefendinin gördüğü “kırmızı bir balonun tanıklık ettiği yaşamları”, ben göremedim bu filmde. Yazının başındaki yorumların, film seyredildikten sonra yapıldığına inanamıyorum gerçekten.

   “Bir film bu kadar farklı uyarlanıp, orijinale bu kadar mı ruhen sadık olur?”

   Bilmem, olmaz sanırım.




   Bağlantılar:

- Hsiao-hsien Hou

- Le Voyage du Ballon Rouge

- İlgili Yazılar  1

.

16 Mart, 2009

Kırmızı Balon ve Kırmızı Balonun Yolculuğu #1

Kırmızı Balon (Red Balloon)


   İki ayrı yazıda, birbiriyle ilişkili olarak bahsedeceğim iki filmden ilki, Albert Lamorisse’nin yönettiği, 1956 yapımı bir kısa film; Kırmızı  Balon (Le Ballon Rouge).

   Başrollerinde güzel bir çocuk ve büyük, kırmızı, göz alıcı bir balon var. En iyi özgün senaryo dalında Oscar ve Cannes’de Altın Palmiye de kazanan bu otuz dakikalık filmin hemen başında karşılaşan balon ve çocuk (Pascal), önceleri çocuğun çekiştirmeleri  sonucu arkadaşlıklarına devam ederlerken, daha sonra zor kullanmaya gerek kalmadan, birbirlerini anlayarak gezip tozmaya başlıyorlar. Fakat mahallenin diğer çocukları, bu arkadaşlığı kıskanıp balonu ele geçirmek için her şeyi yapıyorlar.

   Yapılış tarihini de göz önünde bulundurursak (özgün senaryo dalındaki ödülünü bir kenara bırakarak), orijinal ve şaşırtıcı bir film Kırmızı Balon. Böyle bir fikir, Tren Geliyor filmi çekildikten sonra her yönetmenin, senaristin aklına gelebilirdi belki ancak 1956 yılında bu fikri teoriden pratiğe dökmek takdire şayan. Ben filmi, güzel bir balonun uçuşunu ve bu balon ile çocuklar arasında kurulmaya çalışılan ilişkiyi gözlemleyerek izledim fakat bu kadar basit düşünmeyenler de yok değilmiş.

   Film ile ilgili eleştirilere göz atarken, Washington Post Gazetesi’nde çıkan bir yazı dikkatimi çekti. Yazıda geçen bir cümle şöyleydi: “Filmin bu tip bir yorumu, filmi basit ve saf olarak hatırlamak isteyenler için sinir bozucu olabilir.” Peki bu uzun yazıda nelerden bahsediliyordu? Şu cümle bu makalenin gerisiyle ilgili fikir sahibi olmak için yeterli olacaktır sanırım: “Kırmızı Balon, kapitalizm ve Hristiyanlığın bir filmde gerçekleştirilmiş en kusursuz birleşmesi olabilir.” Film için “son derece manipülatif” denilerek bitirilen bu yazı gerçekten umrumda değil. Ben de saf bir deneyim olarak hatırlayacağım bu filmi. İzlemenizi tavsiye ederim.

   Bu 30 dakikalık filmin tamamını, aşağıdaki videodan izleyebilirsiniz.

   Kırmızı Balon (Le Ballon Rouge)


   (Balonun sahibi güzel çocuk, yönetmen Albert Lamorisse’nin oğlu, Pascal Lamorisse. Albert Lamorisse, bu filmden dört yıl sonra, 1960 yılında, Balonun Yolculuğu (Le Voyage en Ballon) filminde yine oğlu Pascal’a rol verecektir. Fakat balon rolünde biraz daha irice bir balon görev alacaktır bu kez.)

   Bağlantılar:

- Wikipedia

- IMDB

- Makale

.

14 Mart, 2009

Time Lapse of Winter Scene


İzlemeden önce
: Videonun altındaki yazıyı, Vimeo etiketli her videoda kullanıyorum. Fakat bu kez bu videoyu, siteye giderek yüksek çözünürlükte(HD=on) izlemenizi şiddetle tavsiye ediyorum çünkü olağanüstü görüntüler var gerçekten. Normal ve yüksek çözünürlüklü versiyonundaki farklar çok büyük.


* Büyük ekranda izlemek için vimeo yazısının yanındaki simgeye tıklayın. Yüksek çözünürlükte izlemek için vimeo 'ya tıklayarak siteye gidebilirsiniz. (HD=on yapmalısınız)

.

10 Mart, 2009

Bergman ve Kadınlar


   Ankara Kızılırmak Sineması, İsveç Büyükelçiliği ile ‘Bergman ve Kadınlar Festivali’ düzenliyor. Bugün, ‘Yaşamın Eşiğinde’ ve ‘Monika’yla Geçen Yaz’; yarın ‘Güz Sonatı’ ve ‘Persona’, 12 Mart’ta ise ‘Bütün O Kadınlardan Söz Etmeden’ ile ‘Çığlıklar ve Fısıltılar’ saat 19.00 ve 21.00 seanslarında izlenebilir.

   RADİKAL > Kültür Sanat (10.02.09)
.

08 Mart, 2009

Kind of Blue – 50 Yıl


   Gazete okumam. Gazete okuyarak zaman kaybedemem. Onun yerine ucuz bir içki alıp yoldan geçenleri izlemek, daha dolu dolu geçirilmiş bir zamandır benim için. Fakat birkaç gün önce bir bayide dergileri incelerken gazetenin birinden bir yazı takıldı gözüme. Birgün gazetesinin ön sayfasında, Kind of Blue’nin ellinci yıllı dolayısıyla yazılmış bir yazıdan bahsediliyordu. Ve hemen gazeteyi satın aldım… Hayır almadım. Eve gelince Birgün’ün internet sitesinde okudum yazıyı. Dedim ya, gazete okumam.

   Sıra ben de. Şimdi de ben anlatayım…

   Miles Davis (trompet) , Cannonball Adderley (alto saksafon), John Coltrane (tenor saksafon), Wynton Kelly ve Bill Evans (piyano), Paul Chambers (bas), Jimmy Cobb (davul).

   Bundan elli yıl önce 2 Mart günü, yukarıda ismi verilen trompetçi, New York’ta, kiliseden dönme bir stüdyoda, yukarıdaki gibi marazi bir grubu bir araya getirmeyi başarır. Grubun lideri Miles Davis, grup üyelerine büyük özgürlükler tanır ve herkes istediği telden çalmaktadır. O gün bu grup tek seferde So What, Freddie Freeloader, Blue in Green isimli parçaları kaydeder.

    İkinci buluşma ise 22 Nisan tarihindedir (Wynton Kelly hariç). O gün de All Blues isimli parçayı yine tek seferde, Flemenko Sketches isimli parçayı ise baştan sona olmak üzere iki seferde kaydederler. Beş parçadan oluşan bu albümün ismi Kind of Blue’dir. İşin önemsiz kısmı, bu albümün tüm zamanların en çok satan caz albümü; mühim kısmı ise, müzik tarihinin en büyük albümlerinden biri olmasıdır.


  İşte o albüm; tek tuşla, kuponsuz, hiç beklemeden, sizlerle…

            

  Davulcunun (Cobb) dediği gibi: “It must have been made in heaven.”


Not:  Rss okuyucu (Google Reader, iGoogle, Newsgator vs. ) kullanarak bu siteyi takip edenler, Grooveshark’a bağlanıp albümü dinlemek için bu yazının başlığına tıklayıp siteye girmek zorundalar sanırım.


  Bağlantılar:

- Wikipedia

- 50. Yıl Özel Edisyonu

.

07 Mart, 2009

Üçleme - Kübra Saygın


   Sitemizin yarı-resmi ressamı (görüşmeler sürüyor), yetenek pınarının suyundan kana kana içmiş yüce insan, alemlere örnek diye gönderilmiş çizer, iki resmi tamamlayıp üçüncüsünü vermek için iki ay bekleten şımarık kadın; Kübra’nın resimleri bunlar.


Keman  Ney  Akordiyon

* Resimlerin üzerine tıklayarak soygunun gerçekleştirildiği sergiyi görebilirsiniz.

  
Bağlantılar:

- Tottokoro.Deviantart

- İlgili Yazılar   1   2   3   4   5

.

05 Mart, 2009

Dizzy Gillespie


    Trompetçi, solist, besteci, Bebop’un babası, yanak.

      Dizzy Gillespie

.

04 Mart, 2009

Kani Karaca (1930 – 2004)


   “Legendary voice of the century”. *  
                     
New York Times

    New York’taki bir sema gösterisinden sonra yazılan bir makaleden alıntı bir cümle bu. Bahsi geçen kişi, Kâní Karaca. İki aylıkken görme yetisini tamamen kaybetmiş, ilerleyen yaşlarında hafız olması için bir hocanın yanına verilmiş, 1950’de İstanbul’a gelmiş, hocası Saadettin Heper’e sorulan bir soruda başka bir öğrencisiyle Kani’yi karşılaştırması istendiğinde, “Sen ne Kani Karacadiyorsun? Kani, Dede Efendi’yi bile aştı” cevabı alınan, bir şarkıyı iki dinleyişte öğrenip asıl icracısından daha güzel okuyan, TRT İstanbul Radyosu’nda fasıllar veren, hem din hem de Türk Musikisi’nde ulaşılabilecek son noktalardan birine gelen, Amerika’daki bir konserinde “Bu adamın ağzında diyapozon mu var” diye sordurtan, perdeden perdeye uçarken yanındaki saz üstatlarını çaresiz bırakan ve enstrümanların akortlarını bozan, en iyi akordun onun sesiyle yapılacağı söylenen, zamanının (belki de tüm zamanların) en büyük seslerinden biri olan, Adana’lı Kani Karaca.  

   Okuduğu eserlerin içeriği ve tarzı ilginizi çekmeyebilir. Hatta dinlemekten rahatsız oluyor bile olabilirsiniz bu tür müzikleri. Ben de çok ilgili olduğumu söyleyemeyeceğim. Ancak burada önemli olan ve saygı duyulması gereken; bu kişinin doğuştan gelen insanüstü yeteneği, zekası ve karakteridir. Yukarıdaki kayıt Amerika’da çekilmiştir. Dinleyip saygı duymak bize düşen. Nusret Fatih, Freddie Mercury, Louis Armstrong… Kuşkusuz her biri farklı şeyler yapıyorlardı. Fakat içlerinden herhangi birine saygı duymamak mümkün mü? Yer bezinden farkı olmayan gazetelerin promosyon olarak verdiği CD’lerden hatırlamak istemeyiz en azından üstadı değil mi?

 

   Merak edenler için not: Merhaba Bahri , Mevlit diye bilinen Vesilet-ün Necat ‘ın beş bölümünden biridir.

   * Asrın efsanevi sesi.

.

03 Mart, 2009

BBC Türkçe – Röportajlar (Nuri Bilge Ceylan)


   BBC Türkçe’nin internet sitesinde, içeriğini sürekli takip ettiğim bir bölüm, röportajlar. Gündem, sanat, siyaset ve benzeri başlıklar altında; sıklıkla yenilenen ses kayıtları, BBC’nin kalitesine yakışır nitelikte.

    Ara sıra bu sayfayı ziyaret edip; güzel bir Türkçe’yle sorulan sorulara (bazen çevirilere), güzel insanlar tarafından verilen güzel cevapları dinleyebilirsiniz. Ben de hoşuma gidenlerden bazılarının bağlantılarını burada vereceğim.

   İlk vereceğim, Ocak ayında yayınlanmış bir Nuri Bilge Ceylan Röportajı




   Bağlantılar:

- BBC Türkçe

- Röportajlar

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
 
Web Analytics