(Bir süredir bir şeyler yazmıyorum A Propos of the Wet Snow’a. Bugünkü gönderi ise bir alıntı. Bu siteyi devam ettirirken en çekindiğim şey, sağdan soldan link’lerin toplanarak paylaşıldığı bir site görüntüsü vermesiydi. Arka arkaya bu şekilde gönderilerin yapılması, tesadüften başka bir şey değildir sevgili arkadaşlarım. Gönderilerin seyrekleşmesi ise kişisel (maddi-manevi) sebeplerden ve bunların yarattığı akıl durgunluğundandır, tesadüflerden değil. Dört yıla yakın bir süredir devam ettirdiğim bu sitenin, kayda değer yazıları olduğu gibi eğlencelik (çerez:) yazıları da olmuştur tabii ki. Yukarıdaki “RASTGELE BİR BAŞLIK” bölümünden bunlarla karşılaşabilirsiniz. Ben de biraz daha çaba gösterip fikrî gönderiler yollayabileceğimi sanıyorum bu sıralar. Daha ‘hafif’ yazıları (daha doğrusu, burada olmasını istemediğim paylaşım niteliğindeki gönderileri) ise My Opera’daki sayfamda paylaşacağım. Alıntı bile olsa, aşağıdaki harikulade yazıyı okumanızı tavsiye ederim yine de. Herkese selamlar, sevgiler.)
Birkaç gün önce, Defne Koryürek’in sitesinde okuduğum aşağıdaki yazının bir yerlerden alıntı olduğunu anlamıştım ancak tüm yazıyı bağlantı (link) şeklinde kaydettiği için, üzerine tıklamak aklıma gelmemişti.
Aynı yazıyı bugün tekrar okuma ihtiyacı hissettiğimde tesadüfen fark ettim; yazı, Yorgo Kırbaki’nin Hürriyet’teki köşe yazısından bir bölümdü. Dediğim gibi, harikulade…
---
“Ben yemek pişirmesini bilirim, mutfağı, gastronomiyi... Lezzetli bir yemeğin insana mutluluk verdiğine inanırdım. Yıllar sonra yemeğin herhangi bir zevkin çok ötesinde olduğunu ve unutmak olduğumuz bir sürü değerin arkasında gizlendiğini keşfettim.
Bir sevgi gösterisidir yemek. Annenin memesinden bebesine süt emzirmesi, ördeğin ağzıyla yavrusunu doyurması, aslanın avladığı geyiği midesine indirmek yerine önce sabırla yavrularını beklemesidir.
Beslemek meğer gastronomiden kat ve kat üstünmüş. Annenin çocuğuna yedirdiği her lokma benim bin bir malzeme kullanarak hazırladığım spesyalitelerden çok ama çok daha değerli. Artık büyük aşçı kriterlerim değişti. Büyük aşçı, sözgelimi barbun balığını tavada yakmadan kızartan, salatada malzemeyi abartmayan, bilmem nereden gelmiş baharatı yerinde kullanan usta değil... Büyük aşçı, acı içinde kıvranan yorgun bir bedene iki lokma yemeği midesine indirmeye ikna edebilen kişidir.
Ben aylarca bunu yapmaya çalıştım. Sevdiğim kadını besleyebilmek için ustalığım yetmedi. İnat edercesine yaşamak istemiyordu. Ne salatalar yaptım ona, ne börekler... Hiçbirinin tadına bile bakmadı. Hepsi çöpe atıldı. Sadece birkaç dilim şeftaliyi kabul ediyordu bünyesi. Onca yıl, onca lezzet öğrendim ama hiçbir işe yaramadı. Besleyemedim sevdiğimi işte!”
Bu yazıyı yıllardır televizyonlarda programlar yapan ve kitaplar yazan Yunanistan’ın yeme-içme sektörünün tartışmasız en ünlü ismi İlias Mamalakis’den ödünç aldım. Mamalakis bu yazıyı birkaç gün önce kansere yenilen eşi Stella için yazdı... –Yorgo Kırbaki
---
Bağlantılar:
- My Opera – A Propos of the Wet Snow
.