Atilla Dorsay
“İşte son derece kendine özgü bir film. Sevenler çok sevecek, sevmeyenler ise nefret edecek… Hou, Fransız belgecisi Albert Lamorisse'in 1955 yılındaki ünlü belgeseli Kırmızı Balon'u anmak istemiş. Film boyunca Paris göklerinde dolaşan o balon, bunu simgeliyor.”Uğur Vardan
“Albert Lamorisse’in 1956 yapımı kısa filmi ‘Kırmızı Balon’a 2000’lerden selam sarkıtmayı yeğleyen Hou Hsiao Hsien, kendi balonunu minik oğlu Simon’la birlikte ayakta durma mücadelesi veren Suzanne’ın hayatının etrafında dolaştırıyor.”Sevin Okyay
“Yönetmen, filmi serbestçe uyarladığını söylüyor, gerçekten öyle. Küçüklüğümüzün en büyük kahramanlarından kırmızı balonun (özgürlükçü, asi bir şey) dönüşü de, Simon'la ilişkisi de bizi mutlu etti. Bir film bu kadar farklı uyarlanıp, orijinale bu kadar mı ruhen sadık olur?”Defne Alphan
“…Albert Lamorisse’in 1956 yapımı kısa metraj filmi Kırmızı Balon’dan esinlenilerek yapıldı…Filmde, Paris sokaklarında, küçük bir çoçuğun peşinden giden kırmızı bir balonun tanıklık ettiği yaşamları görüyoruz.”
Başlıkta ismini zikrettiğim ikinci film; Kırmızı Balonun Yolculuğu (Le Voyage du Ballon Rouge) ile, bir önceki yazıda bahsettiğim Kırmızı Balon filmine selam edilmiş. Öyle diyorlar. Bakmayın öyle, ben de şaşırdım…
Küçük bir kukla tiyatrosunda seslendirme yapan bir kadın (Juliette Binoche), onun çocuğu, kırmızı bir balon ve çocuğunun Asyalı bakıcısı etrafında dönen bir hikayeye sahip bu filmin fragmanını alt bölümdeki videodan izleyebilirsiniz.
Hsiao-hsien Hou’nun yönettiği 2007 yapımı bu film hakkında -Türkiye’de vizyona girdiği Mayıs (2008) ayında- ne tür yorumlar yapıldığını merak ettim ve bu yazıyı yazmadan önce ufak çaplı bir araştırma yaptım.
Atilla Dorsay, “film boyunca göklerde dolaşan o balon, bunu simgeliyor” demiş ve çok iyi etmiş. Bu filmi izledikten sonra size bu türden bir uyarı yapılmadığı sürece (“bak bu balon o balon”) bunu anlamanızın imkanı yok çünkü. Yukarıdaki yorumları okuduktan sonra tüm bu eleştirmenlerin filmi izlemeden yorum yaptığını düşündüm ve sanırım bu düşüncemde haklıyım. Aksi takdirde Hou’nun balonunu izledikten sonra bu minvalde yorum yapmak imkansız gerçekten.
Öncelikle Lamorisse’nin Kırmızı Balon’unda başrollerde bir çocuk ve bir kırmızı balon vardı. Bu filmin başrollerinde ise Juliette Binoche, birkaç kukla ve bir yemek masası var. Lamorisse’nin filmi, basit hikayesi ve yapısına rağmen izleyiciye geniş ufuklar sunuyordu. Hou’nun filmi ise dar bir çerçevenin içinde sıkışmış gibi ve Julietti Binoche’nin oyunculuğu üzerinden işi götürmeye çalışıyor (kuklaları seslendirdiği sahnelerin bazılarında Binoche’nin sesi de katlanılmaz geldi ayrıca).
Bu filmi, Lamorisse’nin filmine ithafen çekildiğini düşünerek izleyince büyük hayal kırıklığına uğradım. Bu önyargıyla seyre başlamasaydım, belki de daha olumlu şeyler yazacaktım hakkında, bilemiyorum. Hou’nun Lamorisse’ye selam durması; bir film yapıp adını kırmızı balon koyması, araya da nadiren gözüken bir balon ve güzel bir çocuğu kaynaştırmasından ibaretse, ona lafım yok. Ancak Milliyet Gazetesi yazarı, Defne Alphan hanımefendinin gördüğü “kırmızı bir balonun tanıklık ettiği yaşamları”, ben göremedim bu filmde. Yazının başındaki yorumların, film seyredildikten sonra yapıldığına inanamıyorum gerçekten.
“Bir film bu kadar farklı uyarlanıp, orijinale bu kadar mı ruhen sadık olur?”
Bilmem, olmaz sanırım.
Bağlantılar:
- İlgili Yazılar 1
.
1956 yapımı o kısa filmi hiçbir uyarlamasına değişmem. Bu anlamda Hou'nun Kırmızı Balon'u da Lamorisse'inkiyle boy ölçüşemez elbette ama her iki filmden de haberdar olanlar kırmızı balon üzerinden bir gönderme yapıldığını anlayacaklardır bence.
YanıtlaSilAyrıca "sevenler çok sevecek, sevmeyenler ise nefret edecek" lafını hiç sevmediğimi bir kez daha hatırladım.
Haklısınız, ilk filmi izlemiş olanlar anlayacaklardır bu filmde bir gönderme olduğunu kuşkusuz.
YanıtlaSilAbartı yaparak anlatmak istediğim; yapılan bu göndermenin filmin ruhuna değil, sadece yerleştirilen birkaç öğe ile şekline yönelik olduğuydu (o bile başarılı değil).
Dorsay'ın o cümlesi, filmi izlemediği tezimi güçlendiriyor sadece. İnsanı bir o yana bir bu yana vuracak ya da nefret ettirip filmi izlemeyi bıraktıracak bir film olmadığının anlaşılması için fragmanının dörtte birini izlemek yeterli sanırım, bırakın tamamını izlemeyi. :)
Önce ikinci filmi izlediğim için, seninkine benzer bir beklentim ya da hayal kırıklığım olmadı doğal olarak. Fakat, "film tanıtmanları"mızın, bırakın eleştiriyi, tanıtımı da doğru dürüst yapamadıklarına dair düşüncem pekişti, ne yazık ki. Bu kadar mı farklı bir şey seyretmiş olmalıyım, diye soruyor insan, kendine.
YanıtlaSilİlk film çok naif düşünceli, bir yandan da parlak fikirli. İkinci ise, başlangıçtaki bir esinlenmenin dışında bambaşka şeyler anlatıyor. Aslında, ikinci de güzel bir başka film. "La Binoche"un, sevimsiz bile algılanabilecek, heyecanlı, huysuz, koşturmaktan kendini bulmaya fırsatı olamayan kadını canlandırmadaki başarısını alkışlamıştım.