“Legendary voice of the century”. *
New York Times
New York’taki bir sema gösterisinden sonra yazılan bir makaleden alıntı bir cümle bu. Bahsi geçen kişi, Kâní Karaca. İki aylıkken görme yetisini tamamen kaybetmiş, ilerleyen yaşlarında hafız olması için bir hocanın yanına verilmiş, 1950’de İstanbul’a gelmiş, hocası Saadettin Heper’e sorulan bir soruda başka bir öğrencisiyle Kani’yi karşılaştırması istendiğinde, “Sen ne diyorsun? Kani, Dede Efendi’yi bile aştı” cevabı alınan, bir şarkıyı iki dinleyişte öğrenip asıl icracısından daha güzel okuyan, TRT İstanbul Radyosu’nda fasıllar veren, hem din hem de Türk Musikisi’nde ulaşılabilecek son noktalardan birine gelen, Amerika’daki bir konserinde “Bu adamın ağzında diyapozon mu var” diye sordurtan, perdeden perdeye uçarken yanındaki saz üstatlarını çaresiz bırakan ve enstrümanların akortlarını bozan, en iyi akordun onun sesiyle yapılacağı söylenen, zamanının (belki de tüm zamanların) en büyük seslerinden biri olan, Adana’lı Kani Karaca.
Okuduğu eserlerin içeriği ve tarzı ilginizi çekmeyebilir. Hatta dinlemekten rahatsız oluyor bile olabilirsiniz bu tür müzikleri. Ben de çok ilgili olduğumu söyleyemeyeceğim. Ancak burada önemli olan ve saygı duyulması gereken; bu kişinin doğuştan gelen insanüstü yeteneği, zekası ve karakteridir. Yukarıdaki kayıt Amerika’da çekilmiştir. Dinleyip saygı duymak bize düşen. Nusret Fatih, Freddie Mercury, Louis Armstrong… Kuşkusuz her biri farklı şeyler yapıyorlardı. Fakat içlerinden herhangi birine saygı duymamak mümkün mü? Yer bezinden farkı olmayan gazetelerin promosyon olarak verdiği CD’lerden hatırlamak istemeyiz en azından üstadı değil mi?
Merak edenler için not: Merhaba Bahri , Mevlit diye bilinen Vesilet-ün Necat ‘ın beş bölümünden biridir.
* Asrın efsanevi sesi.
.
“Legendary voice of the century” ifadesinin kaynağını bulamadım.
YanıtlaSil